yildiz_opera

Sarayı’nın Harem Kapısı’ndan içeri girince üçüncü avluda, Osmanlı sarayları içinde ikinci, günümüze kadar gelen tek saray tiyatrosudur. İtalyan Mi­mar Raimondo D’aranco tarafından planı çizilen tiyatro bi­nası Başmimar Sarkis Balyan ve kalfaları tarafından, eski bir ahırın yerine, Valide Sultan Köşkü’nün hemen yanına 1889 tarihinde inşa edilmiştir. 150 kişinin temaşa edeceği, dik­dörtgen bir plan üzerinde dar ve uzun bir binadır. Sahnesi geniş olan tiyatronun duvarları kırmızı pelüşle kaplı kısmı erkeklere mahsustur. Süslemeleri altın yaldızlı, tavanı yıldız çiçek motifleriyle mavi zemin üzerine sarı yaldızlarla tezyin edilmiştir. Orkestra alt katta sol taraftadır. Sultan, ortadaki büyük iki kanatlı altın yaldızlı kapıdan locasına gider, sahne­nin tam karşısındaki üst kattaki yerini alırdı. Locada iki adet koltuktan birine padişah oturur, diğeri boş kalırdı. Koltukların yanında altı adet kırmızı kadifeyle kaplı sandalyeye, padişah kime iltifat etmek isterse onu davet ederdi. Tiyatro, padişa­hın yorulan zihni için bir istirahat ve eğlence vesilesidir. Oyun sırasında aklına önemli bir iş gelirse başkâtip veya vükelâdan birini çağırtıp not aldırttığı bir mekândı. Şehzadeler ve padi­şahın konukları üst katta oturur, alt katta ise saray mensubu kişiler oturur, locaları iner kalkar kafeslerle örtülmüştür. Ti­yatrodaki parter koltuklar kırmızı kadife ile kaplanmış, eş­yaların çoğu Tamirhane-i Hümayun’da yapılmıştır. İstanbul’a yabancı bir tiyatro grubu geldiğinde elçiler vasıtasıyla saraya davet edilirdi. Bayramın birinci ve ikinci günü bayramlaş­maya gelen hükümet ve saray erkânına, yabancı bir konuk geldiğinde şerefine, çarşamba ve cuma akşamları tiyatroda oyunlar düzenlenirdi. Tiyatro binasında orta oyunundan ope­raya her türlü oyun sergilenirken konserler de verilmiş, bü­yük fırçalarla iyice ıslatılıp gerilen perde sayesinde de sinema izlenmiştir. Yazın oyunlar harem bahçesinin hünkâr sofası­na bakan kısımlarında seyyar bir sahne üzerinde oynanırdı.

ISMEK El Sanatları Dergisi Sayı 9

Yıldız Tiyatrosu’nun Fransız ve İtalyan sanatçıları, sonraları saray hizmetlilerinden mensup Hademe-i Hümâyûn’dan iyi oyuncular yetişmiştir. Sultan en çok Haydutlar operasını iz­lemekten hoşlanır, bunun yanında Ayda, Karmen, Maskot, Faust ve Travator operalarını beğeniyle takip ederdi.

Yıldız Tiyatrosu’nda bazı aktörlere çeşitli Osmanlı nişanları ve­rilmiştir. Bunlar arasında Alman piyanist Ogüst Wilhelm’e bi­rinci dereceden Mecidî nişanı, İtalyan oyuncu Ernesto Rissi’ye ve arkadaşlarına üçüncü rütbeden Osmanî nişanı, Arturo Stavolo’ya üçüncü rütbeden Mecidî nişanı, eşine Şefkat nişa­nı, İtalyan La Bruna topluluğunun baş aktrisi Emila Ciampi’ye ve Rus piyanist Eliz Peşken’e Şefkat nişanı verilmiştir. Ayrıca Arturo Stavolo padişahın ricası üzerine Yıldız Sarayı’na yer­leşip, hem saray tiyatrosuna hem de Muzika-i Hümâyûn’a hizmet eder. Aslen Ermeni olan sonraları adı Yakup Efendi’ye çevrilmiş Güllü Agop Efendi, Mardiros Mınakyan, Abdi lakaplı Abdürrezzak Efendi ve Ahmet Mithat Efendi, Yıldız Tiyatrosu kadrosunda çalışmıştır. Mızaka-i Hümâyûn sanatçılarından Naşid ve Mehmed Zati Arca da Sultan II. Abdülhamid’in em­riyle Yıldız Sarayı Tiyatrosu’nda çalışmıştır. Tiyatro binasının alt ve üst katındaki büyük camlı kütüphaneler içinde Sultan Abdülhamid’in kıymetli mûsiki ve nota koleksiyonu mevcut­tur. Ciltlenmiş olarak korunan koleksiyonların içinde orkestra ve piyano için yazılmış önemli eserler de bulunurdu.

Sultan II. Mahmud döneminde başlayan Batılaşma hareketi sebebiyle İtalyan müzisyen Giuseppe Donizetti’yi mızıka ban­dosunun başına getirterek Mızıka-i Hümayun kurulmuştur. Bestelenen Mecidiye ve Mahmudiye Marşı sayesinde sanat­çıya paşalık ile ünvanı verilmiştir. II. Abdülhamid şehzadeli­ğinde Fransız Alexandre Efendi ve İtalyan Donizetti tarafından müzik eğitimleri almıştır. Sultan, Mızıka-i Hümayun orkest­rasının iyi çalışması için, altmış kişiden oluşan orkestranın başına Guatelli Paşa’yı, Fransız Lombardi’yi, İspanyol Aranda Efendi’yi muallim tayin etmiştir. Buradan Fülütçü Saffet Bey ve Zeki Bey, kemancı Vonda Bey, Hacı Arif Bey’in oğlu vi­yolonsel Cemil Bey yetişmiştir. Sultan Abdülhamid Hacı Arif Bey’i Kolağası rütbesiyle Mızıka-i Hümayun’un Türk musikisi kısmına hoca olarak alır. Sultan Abdülaziz’e yaptığı kaprisle­ri Sultan Abdülhamid’e yapınca, padişah sanatçının, Mızıka-i Hümayun’un bir odasında süresiz hapsine karar verir, Arif Bey nihâvent makamında “Ahterî düşkün garîb-û â’şık-î âvâreyim” şarkısını besteler. Rıfat Bey’e şarkıyı Sultân’a okumak istediği­ni söyler. Rıfat Bey de şarkının padişahın huzurunda okunma­sını sağlar ve bestekârın hapis cezası kaldırılır.

[mappress]

Yazı: Hatice ÜRÜN – Fotoğraf: Tolga SUBAŞI