13a5uy (3)

Eyüp Sultan Türbesi Halid Bin Zeyd Ebu Eyyub el- Ensari’nin Türbesidir. Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Hz.Muhammed ‘i evinde ağırladığı için Mihmandar-ı Resulullah sıfatına hak kazanan Halid Bin Zeyd, Emeviler tarafından 48/668 yada 49/669 da gerçekleştirilen İstanbul kuşatması sırasında ölmüştür. İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethini izleyen günlerde Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemsettin tarafından kabrin keşfedildiği rivayet edilir. Bu kabir üzerine Fatih tarafından bir türbe yaptırılmıştır.  Bu olay farklı kaynaklar  tarafından farklı şekillerde anlatılmaktadır.

Emevi halifelerinden Ebu Süfyan Muaviye zamanında (H.50 veya 52) Muaviye ’nin oğlu Yezit’in kumandası altında büyük bir Arap ordusu İstanbul önlerinde göründü. Bu orduda Abbas oğlu Abdullah, Yezit oğlu Abdullah, İbni Zübeyr, Eba Eyyub Zeyd oğlu Halit gibi sahabeler de vardı. Arap ordusu elli bin kadar askerden ibaretti. Bunlar iki yüz bin parça kayıkla önce Rodos limanına oradan da İstanbul’a geldiler. Arap ordusu şehri sardı, savaş altı ay sürdü, Arap ordusunda bulunan Eba Eyyub savaş sırasında ishale tutuldu, hastalığı gittikçe şiddetlendi. Öleceğini anlayan bu büyük adam, ordu kumandanı Muaviye ’nin oğlu Yezid ’i ve ordunun belli başlı rükünlerini yanına çağırdı, öldüğü zaman kendisinin İstanbul surlarına pek yakın bir yere gömülmesini vasiyet etti. Eba Eyyub vefat edince vasiyetine uyularak cesedi surların yakınında hazırlanan mezara konuldu. Bizanslılar gece Zeyd oğlu Halit ’in kabrinden bir nur yükseldiğini görünce şaşaladılar, sabah olunca imparator Arap ordusuna hususi bir elçi gönderdi. Surların yakınında görünen nurun ne olduğunu sordurdu. Araplar hâdiseyi çekinmeden anlattılar. Bunun üzerine imparator Eba Eyyub ’a bir türbe yapılmasını ve kabrin başucunda dört kandil yakılmasını emretti. Bundan sonra Bizanslılar, her sıkıldıkları zaman Eba Eyyub ’un ruhundan yardım istediler, hatta kabrin ayak ucundan çıkan suyu akıl hastalığının tedavisi için kullandılar.

Bir diğer kaynakta ise; Eba Eyyub el-Ensari’nin şehit edilişi şöyle anlatılmaktadır: Arap ordusu başarı gösterip şehri düşüremedi. O yıl kış da şiddetli oldu. Asker arasında dedikodu çoğaldı. Ordudaki herkes “Fetihtenvazgeçelim, haraç alalım” diyor ve bu düşünce de ısrar ediyordu. Ordunun başında olanlar, aralarında uzun uzadıya konuştular. Fetihten vazgeçmeyi ve haraç almayı kararlaştırdılar. İstanbul imparatoru da güç vaziyette olduğundan haraç vermeyi sevinçle kabul etti.

6at15o (1) 6at15o (2) 6at15o (3) 6at15o (4) 6at15o (5) 6at15o 13a5uy (1) 13a5uy (2) 13a5uy (4) 13a5uy

Arap ordusu savaşı bıraktı. Bu münasebetle ordudaki sahabeler “Buraya kadar gelmişken İstanbul’a girip iki rekât namaz kılalım” dediler. Bunun için imparatordan izin aldılar. Eba Eyyub bin kadar askerle kalenin altına geldi. Bizanslılardan rehin almaksızın, korkusuzca ve tereddütsüz şehre girdi. Gerek kendisi, gerekse askerleri Ayasofya ’da ikişer rekât namaz kıldılar. Ayasofya ’nın İslâmlar için ibadet yeri olmasını Allah’tan dilediler. Ayasofya ’dan çıkıp civarda dolaşırken papazların tahrikiyle Bizanslılar, misafirlerini öldürmek kararı verdiler. Askeri aldatmak maksadıyla ziyafetler tertip ettiler, “Şehri görünüz” diye Edirnekapısı ’na doğru götürürlerken onlara saldırdılar. Bizanslıların saldırışını Arap askeri cesaretle karşıladı. Onlar da kılıçlarıyla Bizanslıların üzerine atıldılar. Göz açıp kapayıncaya kadar Bizanslıların birçoğu yere serildi. Ne çare ki Arap askeri pek azdı, bununla beraber çarpışma üç saatten fazla sürdü. Damlardan, bacalardan, pencerelerden Bizanslı kadınlar ve çocuklar Müslümanlara ateş yağdırıyorlardı. Araplar vuruşa vuruşa Eğrikapı ’ya geldiler. Kapıcıları ve bekçileri öldürdüler. Eba Eyyub Eğrikapı ’dan çıkarken atılan bir taşla yaralandı. Öteden beri biraz da rahatsız olduğundan bu vesile ile hastalığı şiddetlendi. Nihayet şehit düştü. Araplar, Eba Eyyub ’u Eğrikapı ’nın yakınında bir meşelikte hazırladıkları kabre bıraktılar. Kabrin üzerine ölüm tarihini gösteren bir taş koydular. Ondan sonra İstanbul’dan ayrıldılar. Eyyüb Sultan ve Kutsal Emanetler isimli eserinde Recep Akakuş; “Halid bin Zeyd, Müslümanlar

ı cihada teşvik etmekle kalmamış, sekseni aşkın bir çağda İstanbul muhasarasına katılmış ve bu yolda kendi hayatını feda etmiştir. İslâmın dinamizmini muhafaza edebilmek için çöller, vadiler, dağlar, uçsuz bucaksız ovalar aşarak İstanbul surlarının önüne gelen Halid bin Zeyd, muhasara esnasında hastalanmış, ishal veya astım hastalığına yakalanarak yatağa düşmüştür. Vasiyetinin olup olmadığını soran başkumandan Yezid’ e cevaben : “Sizler için ehemmiyet arz eden hususların artık benim için hiçbir değeri yoktur; şu kadar var k, Resul-ü Ekrem’den, İstanbul surlarının yakınına salih bir kimsenin defn olunacağını işitmiştim; umarım ki, o salih kimse ben olayım; bu sebeple öldükten sonra beni gaslediniz; nâşımı da İslâm ordusunun ilerleyebileceği en ileri noktaya götürüp defnediniz. Gerçekten o emsalsiz mücahit, ideali ve imanı uğruna savaşmak üzere geldiği Bizans surlarının yakınında yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak Hakka yürümüştür. Vasiyeti aynen yerine getirilmiş, gasledildikten sonra nâşı, bugün kendi adı ile yâd edilen türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir. Bir rivayete göre yine vasiyeti icabı, mezarının üzerinde süvari atları dolaştırılmak suretiyle kabri, gizlenmiştir. Bazı tarihi kaynaklara akseden bilgilere göre, Hazreti Halid bin Zeyd ’in, defin merasimini Eğrikapı civarındaki Tekfur Sarayından Bizans İmparatoru Konstantin, gönderdiği bir elçi vasıta ile durum hakkında bilgi istemiş, gördüğü fevkalâdeliğin sebebini sormuştu. Edindiği istihbarattan sonra, sırf Müslümanların kumandanı Yezid ’i tahrik etmek üzere şu haberi gönderir: “- Ben İslâm Halifesi Muaviye ’nin akıllı bir adam olduğunu zannederdim. Bu kadar akıllı bir adamın bu derece ahmak bir oğlu olacağını hiç düşünmemiştim. Hiç insan, ulularından biri vefât eder de nâşını düşman toprağına gömer mi? Onlar çekilir çekilmez ben toprağıma defnettikleri büyüklerinin cesedini çıkartır, vahşi hayvanlara yediririm.” Bizans İmparatorunun bu tahrik ve tehdit edici  haberi üzerine Yezid, cevaben şu haberi göndermiştir: “Şüphesiz, defnettiğimiz zat, Müslüman ulularındandır. Vasiyeti mucibince buraya defnedilmiştir. Yoksa o’nu yâd ellerde bırakmazdım.” ve hemen ilâve eder: “ Bizler buradan çekildikten sonra İslâm ulularından Halid bin Zeyd ’in kabri açılırsa nâşı, vahşi hayvanların önüne atılır ve bunun haberi bana ulaşırsa İslâm diyarındaki kiliseleri yıkar, taş üstüne bırakmam. Hıristiyanları da kılıçtan geçiririm.” Müslüman ordu komutanı Yezid tarafından gönderilen bu cevabi haber üzerine Bizans İmparatoru tutumunu değiştirir, Müslüman ordu komutanı ile antlaşma cihetine gidilir. İmparator, tahrip ve imha etmek istediği Hazreti Halid ’e ait kabri korumayı, muhafaza etmeyi taahhüt eder. Hatta üstüne dört sütun üzerine açık bir kubbe inşa ettirir. Geceleri de burada kandil yaktırır. Buhari sarihlerinden Ayni, eserinde, yaşadığı devirde Halid bin Zeyd ’e ait kabrin Bizanslılarca muhafaza edilmekte olduğunu haber vermektedir.

Diğer taraftan yine tarihi kaynakların verdiği malûmata nazaran, Hazreti Halid bin Zeyd ’e ait mezar ve türbe yüzyıllarca Bizanslılar tarafından korunmuş, ziyaret mahalli olarak kullanılmış, hâlen türbede bulunan ve kısmet kuyusu olarak anılan kuyunun suyu,akıl ve astım hastalıklarına şifa niyeti ile dağıtılmıştır. Lâtinlerin İstanbul’u istilâ edip tahrip edişlerine kadar Halid bin Zeyd ’in türbe ve mezarı Bizanslılarca korunmuş, ziyaret edilmiş, kıtlık ve darlık zamanlarında kutsal bir mahal olmuştur. Ancak Lâtinler, İstanbul’u istila edince, Hıristiyanlara ait bir çok kilise ve benzeri kutsal yerleri yıktıkları gibi Hazreti Halid bin Zeyd ’in mezarını ve türbesini de tahrip etmişler, ortadan kaldırmışlar. Aradan 7 asır geçmiştir. Fethin hemen akabinde, Fatih Sultan Mehmed’in hocası, Akşemseddin naaşın bulunduğu yeri belirlemiştir. Bunun üzerine bu yer kazılmış ve üzerinde “Haza kabr-i Eba Eyyub” ibaresi yazılı bir taş bulunmuştur.
Padişahın iradesiyle bir türbe yaptırılmıştır. Hazreti Halid bin Zeyd ’in kabrinin bulunması ve burada bir türbe inşa edilmesinden sonra, şehrin ilk büyük selatin camii inşa edilmiştir. Bu yapılara bir medrese, hamam ve aşhane de eklenerek Türk çağının İstanbul’daki ilk külliyesi meydana getirildi. Yine padişah tarafından kurulan bir vakıf ile bu hizmet yapılarının yaşaması temin edilmiştir. İstanbul’un fethinin hemen arkasından inşa ettirilen bu külliye Eyüp yerleşmesinin çekirdeğini teşkil etmiştir.

Ebü Eyyüb el-Ensari:

Eyüp Sultan’ın asıl adı Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari’dir. Hacrec kabilesinin Neccaroğulları kolundandır. Hicretten iki sene önce Müslüman olmuştur. Ensardan islamiyeti ilk kabul edenler arasında yer alarak kendisini bu dine adadı. İlk İslam halifeleri tarafından yapılan bütün savaşlara katıldı. Hz.Muhammed’i yedi ay evinde misafir etti. Böylelikle Mihmandar-ı Nebi unvanıyla da anıldı. Ebu Eyyub el-Ensari’nin evinde ilk İslam devleti Hz. Muhammed tarafından kuruldu. H.48/M668 yılında İstanbul’da yapılan sefere İslam Ordusu ile beraber katıldı. Savaş sırasında yakalandığı hastalık nedeni ile 49/669 senesinde vefat etti. Vasiyeti üzerine surlara yakın bir yere defnedildi.

Eyüp Sultan Külliyesi;

Eyüp sultan Külliyesi Eyüp ilçesinde yer almaktadır. Fatih Sultan Mehmed tarafından kurulan bu külliye Osmanlı Döneminde Hazreti Halid,günümüzde ise Eyüp sultan olarak adlandırılan Halid Bin Zeyd Ebu Eyyub el- Ensari’nin Türbesidir. Fatih tarafından, Eyüp Sultan Türbesi’nden sonra bu yapının yakınına cami, medrese, imaret ve hamam yapılarak bir külliye oluşturulmuştur.                                       

Cami  : Caminin inşa tarihi kaynaklarda H.863 / M.1459 olarak verilmektedir. Cami İstanbul’daki ilk büyük cami olması itibarı ile önemlidir. Cami ile Eyüp Sultan Türbesi kıble ekseni üzerinde karşılıklı yer almaktadır. Cami enine dikdörtgen planlı harimi, ortada bir kubbe ve yanlarda bunu destekleyen yarım kubbelerden oluşmuştur. Merkezi kubbeyi taşıyan sivri kemerler, harimin kuzey ve güney duvarlarındaki payelere oturmaktadır. Mihrap dikdörtgen planlı bir  çıkıntının içindedir. Son cemaat yerini oluşturan kare planlı beş adet birim, sivri kemerlere oturan kubbelerle örtülüdür. Harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde kare tabanlı minare kapıları bulunmaktadır. İstanbul’da 1786 yılında meydana gelen büyük depremde cami tamir edilemeyecek duruma gelince III.Selim tarafından yıktırılarak  1798 yılında yapımına başlanmış 1800 yılında tamamlanmıştır.  III.Selim tarafından inşa ettirilen bugünkü cami kareye yakın dikdörtgen planlı harimi eskisine göre daha geniş tutulmuş , kuzey duvarının içeri alınması üzerine iç avludan uzak düşen minarelerin önlerine dikdörtgen planlı tonoz örtülü, eyvan niteliğinde girintiler yerleştirilmiştir. Kıble yönündeki yarım kubbe mihrabı barındıran çıkıntının üzerine gelmektedir. Kubbeyi taşıyan sütunlar arkalarındaki duvarlara kemerlerle bağlanmıştır. Caminin dış duvarları kesme küfeki taşı ile örülmüştür. Cami pencereler nedeni ile oldukça aydınlıktır.Harimin kuzey duvarının ekseninde yer alan girişi Osmanlı barok üslubunun özelliklerini yansıtır. Harim mekanı üç yönden ince mermer sütunların ve mermer korkulukların sınırladığı iki katlı mahfillerle çevrilidir.

Fevkani mahfilin güney batı kesimi hünkar mahfili olarak düzenlenmiştir. .
Hamam: Çifte hamam olarak tasarlanmış bu yapı , günümüzde çepeçevre dükkanlarla çevrelenmiştir.  İstanbul’da özgün işlevi ile kullanılan en eski Osmanlı hamamıdır. Kubbeli ılıklık bölümünden hala birimlerine ve ılıklığa geçilir. Sıcaklığın merkezindeki kare planlı göbektaşı mekanı yanlara doğru yıldız tonoz örtülü birer eyvanla genişletilmiştir. Biri sıcaklık girişinin sağında ikisi de karşısında bulunan toplam üç adet halvet vardır. Kare planlı halvetlerde tromplu kubbelerle örtülüdür.
İmaret: Medrese öğrencileri,yoksullar, türbe görevlileri için düşünülen imaretin mutfak,mahzen,ekmek fırını odun ambarı, kapsadığı vakfiyesinden anlaşılmaktadır. Günümüzde mevcut olmayan yapı ile ilgili belge bulunamamıştır.
Türbe: Duvarları kesme taştan  örülmüş olan türbe sekizgen planlı ve kubbelidir. Silmelerle çerçevelenmiş klasik Osmanlı üslubundaki düzeni gösteren ikişer pencere yerleştirilmiştir. Tuğla örgülü dışarıdan kurşun kaplı türbe doğrudan duvarlara oturur. Türbenin sekizgen prizma biçimindeki kütlesi ziyaret bölümünden dışarılara doğru taşmaktadır.

Eyüp Sultan Türbesi:

</DIV>

Eyüp Sultan Türbesi Cami ile birlikte Fatih Sultan Mehmed tarafında inşa edilmiştir. Daha sonraları M1798 de II.Sultan Selim M1879 da II.Sultan Mahmut tarafından tamirler görmüştür. Binanın cami avlusuna bakan muvacehe penceresini Sultan Ahmet açtırmıştır. XVIII.yy da Lale Devri Sadrazamlarından Damat Ferit Paşa tarafından tekrar tamir edilmiştir. Sultan III.Selim zamanında büyük bir tamir görmüş, pencerelere pirinç şebeke kafes bu tamirde yapılmıştır. Ayrıca sandukanın etrafına gümüş şebeke bu tamirde konulmuştur. Asıl türbe binası sekiz köşeli bir gövde üzerindedir.
Kitabesi: Türbenin giriş kapısının üzerinde III.Ahmed devrinde yapılan tamirde mermere yazılmış bir kitabe yer alır. Kitabe sülüs yazıyla Arapça bir kasideden oluşmuştur. Altı satır halinde dikdörtgen şeklinde 36 adet kartuş içine yazılmıştır.

Erkim Eba Eyyübe Abdake Halıda
Yarabbi fi cennati huldike Halıda
Hüve sahiün linebiyyina ve müsahibün
Kem min hadsin anhü yürva müsneda
Hüve min beni min ahval-i Abdil Müttalib
Linebiyyina men kane cedden za cedda
Allah’ü şerefe kadrehü fe eneha fi-
Me’vahü rahileten nebilyyil mukteda
Even nebiyyül Mustafa mütebevvien
Fiddari veli mani fi hedyil Huda
Hüve kan emin haysül idafeti sabika
Hüve min sadetin nasarunnebiyye Muhammeda
Ni’mel idafetü veddiyafetü habbeza
Dayfün keriül hakli Feyyadünneda
Fe kame bil merekati seb’ate eshurin
Fi darihi hatta etemmel mescida
bİlleyli kane yetufu havle cenabihi
Hıfzan lehü bi silahıhı mutekallida
Fe dea lehü fahrül vera fel eclih
Hayyen ve meyyiten sine min keydil ida
Şehidel müşahide cahiden ve mücahida
Ve mükabiden bi huurbihi makabede

Hatta eta bisalabetin ve mehabetin
Fi ahıril gazevatı hazel meşheda
Kad mate mebtunen gariben gaziya
Fe gada şahiden kalbe en yesteşheda
Rabbi irda anhü ve irdahü fi ardihi
Vebashü lilcirani yeşfeu kaida
Vensur bihi Essultane Osmanellezi
Asertehu bil mulki dame müeyeda
Verham bihissultane Ahmede Validehü
Vec’alhü fi darisselami muhallede
Hüve hamilün lilivai eşrefi mrselin
Yarab tahte livaihi Es’as Es’ada
Sümessalat alennebiyyi ve alihi
Ve Cemii eshabihi salaten sermeda

Gümüşlük üzerindeki kitabede yazılanlar:
Meşhed-i pâk Alemdâr-ı Resul
Zâhir-i bâtın gülzûr-t naim
Sarf-ı himmetle âna sabıkda
Kıldı Hân Ahmed-İ Evvel ta ‘zim
Şimdi Sultan Selim-i sâîis
yapdı ol gevhere halka-i sim
Yazdı itmamına târih Münib
Pâk-i vâlâ eser-i Şah Selim

Şebekenin üst kısmını meydana getiren inişli çıkışlı
çerçevenin üzerinde dökme halinde ve sağdan sola doğru
Bakar Suresi’nin ayetleri ile Ãl-i imrân suresi’nin ayetleri yer
Almıştır.

Türbe içindeki kuyu üzerinde:
Bu kuyu kim ol nezir suyu âlem içre zemzemân
Alemdâr-ı Resül’ün ayağına yüz sürer zühreyân
Çün defn Udiler ashabın güzâtt bunda bu şahı
Bu câhi ayağı ucuna kazub eylediler inşai
Şu dem kim türbenin içini dışına kıldı Ahmed hân
Yakub mermerleri ile eyledi ihya ol sükür-güftâr
No/a ol Pâdişâh’Hâhz’a cümle umurunda
İlahi emr eyle yaver ola bu Server-i Ensdr 1016 (1607)

Kapı üzerindeki kapının padişah tarafından yenilediğini söylediği şiir şöyledir.
Şefa’ât kast ider
İhlasla ol bâb’da hakka
Bu cây-i pâke Hân
Abdülhamid yapdı der-i vâlâ
1200 (1786)

Nakfl-ı Kadem-i Peygamberi ‘ye mahsus dolabın içinde şu kitabeler vardır:

 

Nola töcim gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i resmi durur Hazret-i şâh-ı Resûl’un
Gül-ü gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir.
Bahtiyar durma yüzün sür kademine o gülün
Sultan 1. Ahmed

Sakın taş sanma yahu gevher-i âlem bahâdır bu
Gel ey biçâre yüz sür nakş-ı pây-i Mustafa ‘dır bu
Seza arş-ı mu’alla zı’nnet ârây-t makam olsa
Zehi cây-ı mu’azzam mevk-i hacet revadır bu
Sultan III. Selim

Dolabın üzerinde üç sıra halinde hazırlanmış şu kitabe
vardır:
Ziyâretgâh-ı ümmet olmağa Sultan Mahmud Hân
Makam-ı akdese vaz’eyledi bir kenz-i lâ yünsâ
Şerefyâb-ı kadem olsun deyû Eyyüb-i Ensâri
Mülüki şehe Udi türbeye züvvâr içün ihdâ
Nola ger hissemend-i nakş-i pây-i müctebâ ola
Amedâr-ı Resul -i Kibriya’dır ol cihad-ârâ
Usât-ı Ümmet içün koydu bir âsâr-ı istişfâ
O lâl-i pürhude hırman-ı şefaat mi ola hâşâ
Düflürdüm böyle bir mu’ciz nümâye-i hutayâ târih
Makamun buldu resm-i pây-ı sultan-ı
Resûl-ü hakka 1144 (1732)

Pencerenin, cami avlusuna bakan yüzünde ve üstte şu kitabe vardır:
Müyesser eyledi bu meşhed-i envâr-ı pür feyz ü vefa
Resülullah-ı mihman iden yâr-ı vefakarı
Türab-ı merkad pâk-ı mücellâ eyler Ensârî
Mücâhid fi sebilillah Ebi Eyyüb El-Ensâri

Hacet penceresinin iç kısmına ise bir Hadis-i şerif yazılmıştır. ki anlamı şudur:
"Devemi kendi haline bırakınız. Zira o
kendine düşen görevi yapmağa memur edilmiştir. 0 da gitti,
Ebû Eyyüb’ün kapısı önüne çöktü."

Türbe içinde bulunan mezarlar:
Dua salo

nuna girerken sol yanda Nişancı Ahmed Paşa’nın mezarı bulunur. Fatih Sultan Mehmed ve II. Beyazıd döneminde baş defterdarlık ve lalalık görevi yapmış ve 906/1500 yılında vefaat etmiştir.
Süslemeler:
Barok Kemerli türbe girişi yanlarında mihrap biçiminde girintilerin bulunduğu beşik kemerli bir niş içine alınmıştır. Fatih dönemine ait kapı kanatları sonradan çıkış koridorunun (uzun yol) girişine taşınarak yerlerine bu günkü pirinç şebeke kepenkler takılmıştır. II.Abdülhamit ’in kendi eseri olan sedef kaplamalı parmaklık türbe girişindedir.

Türbe duvarlarının iç yüzeyi pencere sıralarının arasına kadar Mühr-İ Süleyman motiflerinin  görüldüğü beyaz zeminli 18.yy Kütahya çinileriyle kaplanmıştır.  Burada çiniden lacivert zemin üzerine beyaz renkli istifli sülüs ile yazılmış bir ayet kuşağı çepeçevre dönmektedir.  Bu duvarların üzerinde ve kubbede muhtemelen III.Selim onarımından kalma barok üslupta pastel renkli kalem işleri mevcuttur.

Kubbe merkezinde istifli celi sülüs ile yazılan ayetin Fatih döneminden olduğu tahmin edilmektedir.
Halid bin Zeyd ’e ait ahşap sandukayı kaplayan siyah puşide II. Mahmud hediyesidir. Puşide üzerinde sim ile işlenmiş sülüs yazılar mevcuttur. Bu yazıların büyük çoğunluğu devrin önemli hattatı Mustafa Rakım Efendi’ye bir kısmı da II.Mahmud ’a aittir.
Türbedeki önemli bir süslemede III. Selim tarafından yaptırılan som gümüş şebekedir. Şebekenin uzun kenarında üçer kısa kenarında ikişer tane olmak üzere toplam on parçadan meydana gelmektedir. Beyzi madalyonlar ve C kıvrımlar ile dolgulanmış olan ve dikmelerle birbirine bağlanan bu parçalar S kıvrımlarından oluşan dalgalı alınlıklarla bitirilmiştir. Şebekenin uzun kenarlarında ortada yer alan parçada iç içe iki yuvarlak madalyon sülüs hatlı besmele ile Fatiha suresi iç içedir. Şebekenin başucu tarafında dikdörtgen çerçeveler içinde aynalı türde yazılmış Ya-Hazred-i Halid ibareleri yer almaktadır. Ayak ucundaki şebeke parçalarında da dikdörtgen çerçeve içinde şebekenin III.Selim tarafından yapıldığını belirten ta’lik hatlı birer dörtlük yer alır. Son mısrada ebcedle 1207 yazmaktadır. Şebekenin alınlıklarında da Bakara ve Al-i İmran  surelerinin bir kısmı kabartma olarak işlenmiştir.
Sandukanın ayakucu tarafında Kısmet kuyusu bulunmaktadır. Bu kuyunun suyunun Bizans dönemine ait bir ayazmadan olması muhtemeldir. Kuyu bileziği sivri kemerli bir nişin içine oturur. Nişin üzerinde bulunan sülüs hatlı manzum kitabede I.Ahmed tarafından 1016/1607 de tamir edildiği yazılmaktadır.
Türbede sandukaların üzerinden sarkan kandilliklerin bir kısmı altın, bir kısmı da gümüşten toplam 36 adet buhurdan ve zemzemiye III.Ahmet tarafından hediye edilmiştir. Duvardaki hat levhalarının bir çoğu Osmanlı Padişahlarına aittir.
Ziyaret bölümünü iç avludan ayıran duvarın yüzeyi, içteki bütün duvarlar, 16-17.yy İznik,18.yy Kütahya ve Tekfur Sarayı,19-20.yy Yıldız ve Avrupa çinileri ile kaplanmıştır.
Giriş bölümünde yer alan sülüs  kitabe Şeyhülislam Hoca Sadettinzade Mehmed Esad Efendi’nin Eyüp Sultan İçin yazdığı Arapça bir metni içerir. Ziyaret penceresinin üzerinde sülüs hatla Eyüp Sultana ithaf edilmiş bir dörtlük yer alır. Pencerenin içindede I.Ahmed tarafından açtırıldığını belgeleyen 1021/1612 tarihli bir kitabe vardır.  Ziyaret penceresinin iç tarafında Halit bin Zayide ilişkin bir hadis kitabesi görülmektedir.
Girişin önüne III.Selim tarafından bir saçak ilave edilmiştir. Ahşap saçak mermer sütunlara ve volutlü başlıklara oturur.
Ziyaret bölümünde duvarda Hz.Muhammed ‘in ayak izlin konulduğu dolap mevcuttur. Dolabın üzerinde ta’lik hatlı manzum kitabe emanetin I.Mahmut tarafından buraya konulduğunu belgeler.
Bu mekandaki ve türbedeki alçı revzen pencereler daha sonraki tamirlerde I. Abdülhamit veya     III. Selim tarafından yapıldıkları, dönemlerinden anlaşılmaktadır.
Uzun yol olarak adlandırılan çıkış duvarları yarı yüksekliğine kadar çeşitli türde çinilerle kaplanmıştır.
Türbeye bitişik olan sebilin arkasında Kadınlar Mescidi olarak adlandırılan kare planlı küçük bir mekana girilir. Burasının bir itifak hücresi olduğu düşünülebilir.

Yapının Zaman İçinde Geçirdiği Deprem, Yangın  Vs. ve Buna Bağlı Yapılan Onarımlar :

Eyüp Sultan Türbesi Kuruluşundan bu yana İstanbul’da Müslüman halkın ziyaret ettiği bir mekandır. Osmanlı Padişahlarının kılıç kuşanma törenlerinin de burada yapılıyor olması buranın devlet protokolünde de önemli bir yer edinmesine sebep olmuştur. Bu nedenle devamlı olarak tamir edilmiştir. Bir çok ek vakıflarla, ilave binalarla ve kıymetli hediyelerle zenginleştirilmiştir.

Türbe Cami ile birlikte ilk defa Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa edilmiştir. Türbe cumhuriyet dönemine kadar çeşitli kereler tamir edilmiş eklemeler yapılmıştır. En büyük onarım ve temizleme çalışması 1950li yıllarda Eyüp Sultan Camisinin  önünde yapılan meydan düzenlemesi sırasında gerçekleşmiştir. Türbeye ziyarete gelenler için II.Mahmut tarafından yaptırılan ahşap konutlar bu dönemde yıktırılmıştır.
Ocak 1929 The National Geographic Magazine dergisinde görülen fotoğrafta hacet penceresinde mevcut olan şebekenin 1970 ler deki başka bir fotoğrafta  farklı motiflerde  olduğunu bunun da şebekenin o yıllarda değiştiğini göstermektedir.

5 cevaplar
  1. Kamil Çetinkünar
    Kamil Çetinkünar says:

    Hücre kapısı kanatları üzerindeki yazıları okuyamadım anlayamadım aslında hem iç hem dıştaki kitabe ler için aslı okunuşu anlamı altalta yazılsa(hatta cami ve cami avlusundakiler de) nasıl olur hürmetler

Yorumlar kapalı.