Roma Hipodrom’undan günümüze ulaşabilmiş, Yılanlı Sütun ismiyle de tanınmış olan Tunç anıttır. l. Constantinus’un Konstantinopolis’i; yani yeni Roma’nın başkentini kurarken daha önceden önemli tarihi olayları anmak ve kutlamak amacı ile dikilmiş abidevi bazı dikilitaşlarını yeni şehri süsleme amacıyla Hipodrom’a getirtip dikmiştir. Bu dikilitaşlardan biri de Burmalı Sütundur.
Şehre dikilen sütunlar Hipodrom’da yarış alanını ikiye ayıran spina üzerine yerleştirilmişlerdi. Bu sütun l. Constantinus’un çeşitli yerlerden bazı anıtların sökülüp, yeni başkente getirilmesi sürecinde Delphi’de Apollo Mabedi önünde bulunan sütundur. Şehre buradan taşınmıştır. Anıtın Apollon tapınağına dikilmesi süreci de oldukça ilginçtir. 31 Yunan kolonisi, memleketlerini istila eden Perslere karşı kazandıkları Salamis (MÖ 480) ve Platea (MÖ 479) zaferlerinden sonra ellerine geçirdikleri savaş ganimetlerini eriterek büyük bir tütsü sehpası ile altından kazan yapmışlardır ve bunu Apollon Mabedine sunmuşlardır. Bu anıt birbirlerine sarılmış, 8 metre yüksekliğinde, 29 boğumlu üç yılanın taşıdığı, 3 ayaklı altın bir kazandan meydana gelmektedir. Yılanların başları da birbirlerinden ayrılarak üç ayrı yöne bakmaktadır. Yılan gövdelerinin üzerinde de savaşa katılmış 31 Yunan sitesinin isimleri yazmaktadır. Hünername’deki minyatürlerden 16. yy’a kadar bu anıtın tamam olduğu görülmektedir. Daha sonraki süreçte yılan başları kaybolmuştur. Yılan başları günümüzde mevcut değildir ama 19. yy. sonlarındaki bir araştırmada bunlara ait olan bir üst çene bulunmuş ve bugün bu parça İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir.
İlk ve orijinal haliyle; Sütunun boyu sekiz metreyi bulmaktadır. Biz bugün bunun ancak beş buçuk metrelik kısmını görmekteyiz. Buradaki zemin zamanla yükseldiği için sütunun alt kısmı yer seviyesinin altında kalmıştır. 19. yüzyılın ortalarında yapılan kazı ile şu anki şekli ortaya çıkarılmıştır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Yılanlı Sütun hakkında şu cümleleri yazmıştır;
At Meydanı’nda İmparator Pozantin (Konstantin) zamanında yapılan üç başli bir ejderha (yılan) heykelidir. Sürende adında bir filozofun, İstanbul’un içinde yılan, çıyan ve akrep gibi zehirli hayvanların olmaması için yaptığı bu sütunun tılsımı sayesinde İstanbul’da zehirli hayvan hiç olmamıştır.
Bir gün II. Selim at üzerinde bu meydandan geçerken elindeki topuz ile bu ejderi suretine vurunca batı tarafına bakan kafası zarar görmüştür. O günden beri İstanbul’un batı tarafında yılanlar ortaya çıkmaya başlamış. Allah korusun yılanın diğer kafasına da bir zarar olursa İstanbul’un her tarafı yılanlarla dolar. Hâlen 10 arşın boyunda olan bu sütunun 10 arşını da Sultanahmet Camisi yapılırken toprak altında kalmıştır.