Eyüp Sultan Camii’nin arkasındaki bu yapı 1997 yılında belediye tarafından yenilenmiş ve üzerine bir kitabe konarak şunlar yazılmış;
Kanuni Sultan Süleyma’nın Eyüp’te yaptırdığı üç çeşmeden en ünlüsüdür. Kanuni’nin bütün çeşmelerinde olduğu gibi bunun da kitabesi yoktur. Yanyana iki çeşmenin bulunduğu bu yapının üstünde yapıldığı dönemde bir namazgah bulunduğu söylenmektedir. Klasik Türk Çeşme üslubunda olup muntazam kesmetaştan yapılmıştır. Sol tarafta üst kısma çıkan taş merdiven bulunmaktadır.
Perşembe Pazarında üzerinde “Fatih Çarşısı” yazan yapı asıl ismiyle Galata Bedesteni fetih sonrası (1453-1481) bölgede insa edilen en büyük ticaret yapısıdır. Ayasofya vakfına gelir getirmesi amacıyla yapılan bu bedesten (bedesten=değerli eşya satılan çarşı) günümüzde iş aletleri ve hırdavat satışı yapan dükkanlar tarafından kullanılıyor. Fatih’in inşa ettirdiği bu yapıyı Evliya Çelebi “On iki kubbeli, kursun örtülü, iki yüz dolaplı, kal’a gibi” diye tanımlar. (Evliya çelebinin bahsettiği 12 kubbe günümüzde 9 kubbe…)
Bu kadar yoğun bir ticaret alanının tam ortasında ama hernasılsa gözlerden uzakta bir Mimar Sinan eseri Rüstem Paşa Hanı. İçerisinde ne esnafı var diye sorarsanız inanın bende anlamadım. Etraftaki malzemelerle füze bile yapılabilir. Şehir göbeğinde bu denli eski bir eserin hala imalathanelerle dolu olması enteresan. Eser hakkındaki ansiklopedik bilgi sinanasaygi.com’dan…
Karaköy Perşembepazarındadır. 1540 ile1550 yılları arasında yapılmıştır. Kervansaray, halk arasında Kurşunlu Han olarak anılmaktadır. Rüstem Paşa’nın 1561 yılında yazılmış vakfiyesinde de Kurşunlu Han ibaresi vardır. Mimar Sinan’ın kervansarayı bir Ceneviz Kathedrali’nin yıkıntıları üstüne inşa ettiği bilinmektedir. Yapının hemen girişindeki çeşme yalağı, erken Bizans döneminden kalma bir sütun başlığı oyularak yapılmıştır.
Murat Belge’nin anlatımıyla Kervansarayı yaptıran Rüstem Paşa’nın hikayesi şöyle;
Rüstem Paşa, uzun süren Kanuni döneminin en önemli iki sadrazamından biridir. Birincisi, Süleyman’ın arkadaşı ve ilk sadrazamı İbrahim Paşa’ydı. Oldukça tipik bir Osmanlı paşasıydı İbrahim: Asker, devlet adamı, diplomat vb. Kudretli ve gururluydu. Süleyman’ın sevgili karısı Hürrem’in kendi oğullarıyla ilgili kişisel planlarına uymayınca hayatından oldu.
Hırvat asıllı, Enderun’dan yetişme Rüstem çok başka bir tipti. Şövalyelikle pek ilgisi olduğu söylenemez. Kurnazdı, bir sadrazamdan çok bir sarrafın ihtiyaç duyacağı türden ekonomi bilgilerine sahipti, hırslıydı ve entrikadan korkmuyordu. Herhalde olağanın dışında bazı özellikleri vardı ki Kanuni onu daha üçüncü vezirken gözüne kestir-miş ve Hürrem’den olan kızı Mihrimah’la evlendirmeye karar vermişti. Bunun için biraz daha yükselmesi, yükselmek için de belirli görevlerde bulunması gerekiyordu. Diyarbakır’a tayin edildi. O sırada bazı düşmanları cüzzamlı olduğu söylentisini yaydılar. Süleyman söylentinin doğruluğunu öğrenmek için arkasından gizlice bir doktor gönderdi. Doktor odasını ararken Rüstem’in çamaşırlarında bit buldu. Meğer cüzzamlıya bit gelmezmiş. Rüstem böylece “temize çıkınca” bir düşmanı onun hakkında şöyle bir beyit yazdı;
Olacak bir kişinin bahtı kavi, talihi yar,
Kehlesi dahi mahallinde onun işine yarar.
Beyitin ardından, onu sevmeyen çevreler arasında adı “Kehle-i ikbal”e çıktı. Olup bitenleri anlayıp, biti odasına kendisinin koydurduğunu düşünenler de vardır.
Rüstem sadrazam oldu. Süleyman’ın sevgili büyük oğlu Mustafa’yı öldürtmesi için gerekli entrikalara girişerek, kayınvalidesinden olma şehzadelere saltanat yolunu açtı. Yeniçeriler Mustafa’yı çok sevdiği için bir süre sadrazamlıktan uzaklaştırıldı. Bir süre sonra, yerine getirilen Ahmet Paşa’nın idam edilmesini sağlayarak geri geldi.
Süleyman zamanında Osmanlı İmparatorluğu doruğa varmıştı; aynı zamanda, sınıra da varmıştı. Gelir statikleşmişti, ama gider sürekli artıyordu, çünkü merkezin zorunlu harcamaları çok yüksekti. Rüstem bu duruma çare aradı ve buldu. Geleneksel tımar sisteminde, ekilebilir tarlaların kullanım hakkı birilerine veriliyor, o da savaş zamanında toprağın gerektirdiği sayıda askerle orduya katılıyordu. Rüstem, nakit sıkıntısını gidermek için tımarların kullanım hakkını peşin para karşılığında devretmeye başladı. O zaman tımar beyleri de verdikleri parayı köylüden çıkarmaya çalıştılar. Kısa vadede nakit bulundu; uzun vadede sistem çöktü. Böylece Rüstem Paşa da uzun vadede yıkım getirmiş ekonomik “dahi”lerin kalabalık grubuna katıldı.
Eyüp Beybaba Sokak’ta bulunan bu türbe Mimar Sinan tarafindan 1583 yılında yaptırılmıştır. Nişancı Feridun Paşa Sultan 2. Selim’in (1566-1574) ve Sultan 3. Murad (1575-1595) dönemi devlet adamlarından olup Osmanlı münsirlerinin (nesir yazi yazan kâtip) en iyilerindendir. Baş Defterdar Çivizâde Abdullah Çelebi’nin yaninda yetişmiş Diva-i Hümayun kâtiplerindendir. Sokullu Mehmet Pasa’nin Sır Kâtibi olmuş ardından Reisülküttap (1570) Nisanci (1573) olmuş ve ardından da Semendirek Sancak Beyliğine atanmıstır. Daha sonra ikinci kez Nişanci olmus Mihrimah Sultan’in kizi Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu Ayse Hanım Sultan’la evlenmiş 1583 yılında da ölmüstür. Feridun Paşa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar Seferi’nden sonra yazılmıs Neshet’ül Ahbar Miftah-ı Cennet isimli kitapları vardır. Ayrıca bugünkü Emirgân’da Feridun Bey Bahçeleri denilen bahçesi vardi. Nisanci Feridun Paşa Türbesi Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda kesme taştan dikdörtgen planlıdır. Türbenin üzeri 4.30 m. çapinda eksedrali bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe yivlerle 24 bölüme ayrilmistir. Türbe altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmıstır. Bunlardan alt pencereler mermer söveli olup mermer sebekeleri 1945 yilinda yapilan onarım sırasında kaldırılmıstır. Üst sıra pencereler sivri kemerli ve vitraylıdır. Türbenin önünde iki sütunun taşıdığı bir revak bulunmaktadir. Bunun üzerinde sülüs yazi ile yazılmış kitabe bulunmaktadir.
Eyüptedir. Cami esasen 16. yüzyılda Gürcü asıllı Mahmut Ağa tarafindan minbersiz ve minaresiz yapılmıstır. Banisine izafeten Mahmud Ağa Camii diye adlandırıldıgi gibi Cevri Usta diye de anılmaktadir; ihtimalki Cevri Usta da bir takim onarimlar yapmis olmalidir. Zaman içinde yıpranan yapı Şehremini Hayrullah Efendi’nin yardımları ile onarılmıştır. Henüz daha ne minberi ne de minaresi vardir. Eyyubî elhac İzzet Efendi hayrına bir minber eklemiş ve Hasan Hüsnü Paşa da minaresini tamamlayarak koruması altına almıstır ki, zamanımızda onun adıyla bilinmektedir. Kaptan Pasa, Bozcaadalızâdeler diye bilinen denizci bir aileden geliyordu. Hasan Hüsnü Paşa’nin babası, Patrona Hüseyin Paşa, Ruslarla yapilan bir deniz savaşında şehit olmuş. Hasan Hüsnü Paşa babasının yolunda yürüyerek Deniz Harp okuluna girmiş bahriye nazırlığına dek yükselmişti.