Turist Gibi İstanbul’u Gezmek serisinin bu seferki gezi alanı “Haliç Bölgesi”.

Haliç Bölgesi

halic_bolgesi Haliç, 7.5 km. uzunluğunda bir içsudur. İstanbul Boğazının güneyinden batısına doğru uzanan yapısı nedeniyle İlkçağda Altın Boynuz olarak anılmaya başlamıştır. En geniş yeri 750 m., en derin yeri ise 30.35 m.dir. Üzerinde günümüzde 3 köprü bulunmaktadır:

– Galata Köprüsü (1992 yılında geçirdiği yangından sonra yeniden yapılmış olup eski kısmı Feshane – Haliç Kongre Merkezi arasına tekrar kurulmuştur)

– Haliç Köprüsü

– Atatürk (Unkapanı) Köprüsü

4üncü bir köprünün ise inşaatına 2010 yılında başlanmıştır. İstanbul Metrosu için yapılacak bu köprü Haliç’in iki kıyısını bir başka şekilde buluşturacaktır.

Osmanlı Devleti döneminde İstanbul’da oluşturulan ‘birlikte yaşama kültürünün’ temellerinin atıldığı bölgedir Altın Boynuz lakaplı Haliç’in kıyıları. Musevi, Müslüman ve Hıristiyan İstanbullular bu güvenli limanın kıyısında birlikte ve karşılıklı saygı içerisinde yaşama sanatını geliştirmişlerdir. Bizans’dan yadigar Rumlar, Fetih muhaciri Ermeniler ve Museviler hep bu güvenli limanın kıyısında soluklanmış ve kendilerine yurt edinmişlerdir. Haliç’in en güzel seyredilebileceği nokta, bir İstanbul aşığının ismini taşıyan Pier Loti Tepesidir.

Dimitri Kantemir Evi

Romanyalı asilzade Dimitri KANTEMIR’in Fener semtindeki Sancaktar Yokuşunda saray görkemindeki evi, AB ve Fatih Belediyesinin müştereken yürüttükleri Fener – Balat Semtlerinin Rehabilitasyonu Programı kapsamında restore edilmiş.

Malikanenin bulunduğu arsa, Fener’in önde gelen ailelerinden 17. yüzyılda Kantakuzenosların mülküymüş. KANTEMIR, bu aileye damat olmuş. Bu malikanenin tasarımını bizzat yapmış. Mülkün bulunduğu arsada, Kudüs Patrikliği tarafından yaptırılmış olan Aya Yorgi isimli bir kilise vardı.

Gül Camii

Ayakapı Mahallesinde bulunan Gül Camii, haç planlı eski bir Bizans kilisesidir. Kilisenin, 1. Vasil döneminde (867-886) Euphemia ismiyle yapıldığı ve daha sonra da İkonkırıcılık akımı esnasında şehit olan Azize Theodosia’ya ithaf edildiği sanılmaktadır. Bir diğer tespite göreyse, 1000-1150 arasında inşa edilmiş ve Christos Euergetes olarak adlandırılmıştır. Türkçe isminin ise Derviş Gül Baba’ya ithafen olduğu sanılır ki türbesi müştemilat içerisindedir. 1453’den sonra ne olarak kullanıldığı bilinmemekle birlikte mahzeni Osmanlılarca depo olarak kullanılmıştır. Camiye çevrilmesi ise 15. yüzyılın sonlarını bulur. 1509 yılındaki depremde çatısının çöktüğü rivayet edilir. 2. Mahmud döneminde restore edilirken de ahşap sultan mahfili eklenmiştir. İç tarafı, 18. yüzyıl Osmanlı boya işiyle süslenmiştir. Batı köşesinde de daha sonra eklenmiş olan minaresi mevcuttur.

Kadın Eserleri Kütüphanesi

1989 yılında Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı adıyla kuruldu. 1989 yılının Aralık ayında faaliyete geçen Kütüphane kısmı, 14 Nisan 1990 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Fener semtinde tahsis ettiği tarihi binada resmen açıldı. Kadın Eserleri Kütüphanesi, kadınların çok yönlü birikimlerinin derlenmesi için önemli bir girişimdir.

Ahrida Sinagogu

Bugün Makedonya Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan Ohrid şehrinden gelerek, Bizans döneminde İstanbul’a yerleşen Musevi inancı mensuplarınca kurulmuştur. Balat semtinin, Museviler için yaşam alanı haline gelmesi 20inci yüzyılda semtteki Musevilerin göç etmesiyle sona ermiştir. Ahrida Sinagogu, Lale Döneminin Barok stilini taşır. 17inci yüzyıldaki bir yangın nedeniyle ağır hasar gören Ahrida Sinagoguyla ilgili 1694 yılına ait bir imar fermanı bulunmaktadır. Sinagog, 1955 yılında restore edilmiş ve 1992 yılında da yenilenmiştir. Bu yenileme de ortaya çıkmıştır ki bu arsada daha önce de sinagog vardır. Naim GÜLERYÜZ’e göre sinagogun altındaki gizli dehliz Haliç’e uzanmaktadır. Sinagogun dikkat çekici bir özelliği ise, içerisindeki Teva’nın (Bima) şeklidir. Bir geminin pruvasını andıran figür, hem Nuh’un gemisini hem de İber Yarımadasından sürgün edilen ve Osmanlı Devleti tarafından kabul edilen Seferad Musevilerini getiren gemiyi simgeler. Sinagogun bahçesindeki Midraş’da 1951 yılına kadar din dersleri verilmiştir.

Anemas Zindanları

MS 7inci yüzyılın ilk yarısında Bizans İmparatoru Heraklios tarafından inşa edilmiş olan Anemas Zindanları, 2inci Theodosius surları yakınında ve Konstaninopolis’in batı yakasında idari binalar ile imparatorluk ikametgahını içeren dev bir yerleşke olarak tasarlanmış Blachernae Sarayı’nın bir parçasıydı. 14 ayrı zindandan oluşmakta olup her bir zindan, mahkumlar için hücreleri içeren yeraltında 2 bodrum katından oluşur. Bugüne kadar gelebilmiş tek Bizans hapishanesi olan yapı, ilginç mimari karakteriyle dikkat çeker ve pek çok hatıraya da ev sahipliği yapar. Bizans İmaratorları 1inci Komnenos, İsaakios ile Prens Aleksios, Prens Andronikos Palaeologos ve Osmanlı Prensi Savcı Bey gibi pek çok tarihi kişilik bu zindanlarda kalmıştır. Zindanlara ismini veren Bizanslı asker Michael Anemas, İmparator Aleksios’u 1107’de öldürme girişiminde bulunduktan sonra yakalanarak bu zindanalrda hapsedilmiş ve kör edilmiştir. Bununla birlikte İmparator’un kızı Prenses Ann, kör Anemas’ın hapisten kaçmasına yardım etmiştir. Anemas Zindanlarının hemen yakınında Ayvaz Efendi Camii bulunmaktadır.

Anemas Zindanları, Yeşilçam’ın tarihi filmleri için de popüler bir stüdyo olmuştur. Pek çok ünlü Türk filmi burada çekilmiştir. 1993 tarihli Şahmeran filmi de burada çekilmiştir. Yine Kahpe Bizans gibi son dönem Türk filmlerinde de kullanılmıştır.

Aya Yorgi Kilisesi

İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesinin ibadethanesi olarak kullanılan Aya Yorgi Kilisesi 12nci yüzyılda inşa edilmiş. 1601’e kadar Kadınlar Manastırı olarak kullanılmış fakat Patrikhane’nin taşınmasıyla Erkekler Manastırı olarak hizmetine devam etmiş. Kilisenin ikonostazının tahta oyma sanatı çok etkileyicidir ki söylencelere göre iki usta ancak 40 yılda bitirebilmişlerdir. Sultanahmet Camii’nin inşa döneminde bir yangın geçirerek hasar gören kilisenin onarımı için Padişah tarafından görevlendirilen usta ve kalfalar sayesinde onarılarak büyütülmüştür.

Rum Ortodoks Patrikhanesi

Patrikhane müştemilatının olduğu yerde 1720 yılına kadar bir konak vardır. 1738 yılında bir yangında yanan yapı tekrar yapılırken bir de kagir bina eklendi. En son restorasyon ise 1989-1991 yılları arasında yapılmıştır. Kagir yapı içerisinde yalnızca Patriğin ibadetine açık olan Aya Andrea Kilisesi bulunmaktadır. Üç kapıdan oluşan bir girişi olan yapının ana kapısı, 1821 yılındaki Mora İsyanının desteklemekle suçlanarak idam edilen Patrik V. Grigorios ve üç metropolit anısında kapalı tutulmaktadır. Bu nedenle de girişler sol kapıdan yapılmaktadır ki Patrikhane’nin kilsiesi Aya Yorgi’ye de buradan geçilir.

Özel Rum Lisesi

Özel Fener Rum Lises
i, İstanbul’daki Rum Cemaatinin en eski ve saygın okuludur. Matheos KAMARIOTIS tarafından 1454 yılında kurulmuştur. Tarih içerisinde, İstanbul’da yerleşik Osmanlı tebaası Ortodoks Hıristiyanların seçkinlerinin ve Eflak-Boğdan Voyvoda ailelerinin çocuklarının eğitim gördüğü bir kurum haline gelmiştir. Ünlü Romanyalı entelektüel Dimitri KANTEMIR de bu okuldan mezundur ki Okul daha çok edebiyat ve tarih alanlarında uzmanlaşmıştır.

İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi ile Aya Yorgi Kilisesi ile aynı mevkide bulununan ve Osmanlı Rum Mimar Diamadis tarafından tasarlanan müştemilat, 1881-1883 yılları arasında farklı stillerin senteziyle inşa edilmiştir. Mimarı Diamadis’in ismi de kulelerinden bir tanesinde okunabilmektedir. Bir okul binası olmasına rağmen, kale tipi mimarisi nedeniyle Avrupa’daki en büyük 5inci kale olarak tanımlanırken renginden dolayı de Kırmızı Kale yahut Kırmızı Mektep diye de anılır. Fransa’dan ithal edilmiş olan kırmızı tuğlalı yapı, depreme karşı dayanıklı inşa edilmiş olduğu için pek çok tarihi depremden sağ çıkmıştır.

‘Altın Boynuz’ Haliç’e bakan bir tepenin dik yamacında bulunan Okul, kırmızı tuğlalı yapısıyla masallardaki kalelere o kadar benzer ki sanki Rapunzel birazdan saçını aşağı sarkıtacakmış gibidir.

Aziz Stefan Kilisesi

Fatih İlçesinin Haliç kıyısında Ayvansaray Caddesi ile Mürsel Paşa Caddesi arasında konumlanan ve Demir Kilise olarak adlandırılan Aziz Stefan Kilisesi, İstanbul’daki en ilginç mimarlık eserlerindendir.

1890larda Viyana’dan Tuna nehri yoluyla gelerek Haliç’e giren bir gemide ilk defa görünen Avusturya üretimi Kilisenin inşası Aziz Stefan Kilisesi 1898 yılında dikilebildi. 19uncu yüzyılın sonunda çelik bina modasına bir bir Bulgar katkısı olan kilise, bu nedenle halk arasında Demir Kilise olarak da adlandırılır. Demir malzemeden prefabrik olarak tasarlanan kilisenin üzerinde bulunduğu mevki, bir eklüz olup betonarme yapılanmaya uygun değildir. Ayrıca daha önce burada bulunan ve ahşaptan inşa edilmiş olan Aziz Stefan Kilisesi, İstanbul’un meşhur yangınlarından birinde yanarak yok olmuştu.

Kilise, 1860 yılında Sultanın bir fermanıyla Rum Ortodoks Kilisesinden bağımsızlığını ilan ederek kurulan Bulgar Ekzarhlığının da bir sembolüdür. Neobarok, Neogotik ve Bizans stillerinin bir sentezi mimarisi vardır. İç dizaynı Viyana’da tasarlanmış olup ‘Art Nouveau’ stilindedir ki İstanbul’da bu stilin ilk örneğidir. Kilisenin altın çanı, Rusya’da döktürülmüştür. Bulgaristan’a, yapıldığı dönemde 1 milyon Franka mal olmuştur. En son kapsamlı restorasyonu 1991 yılında görmüştür.

Bulgaristan Başbakanı Boyko BORISOV ülkesinin, Bulgaristan’daki Filibe şehrinde bulunan Hüdavendigar Camiini UNESCO Dünya Mirası olarak teklif edeceklerini ve bunun karşılığında Türkiye’nin de aynı teklifi Aziz Stefan Kilisesi için yapacağını açıkladı.

Fatih’te bulunan ve Demir Kilise olarak da bilinen Bulgar Kilisesi Sveti Stefan de İstanbul Büyükşehir Belediyesi-İl Özel İdaresi işbirliğiyle restore edilecek. Bir ay önce Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’unda ziyaret ettiği kilisenin restorasyonu için kaynağın bir bölümünü İstanbul Valiliği bir bölümünü ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi karşılayacak. Balat ile Fener arasında Haliç kıyısında bulanan ve Bulgar Eksarhhanesine bağlı olan Demir Kilise restore edilerek yaşatılacak.

Demir Kilise 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Balkanlar’da özerk bir Bulgar Prensliği oluşturuldu. Bu tarihten sonra Bulgar hükümeti yeni bir Bulgar Kilisesi yapılması için çalışmalara başladı. Gerekli mali destek hükümetten sağlandı. Fener’de kilisenin olduğu yerde konağı olan Stefan Bogodi de mülkünü kilise yapımı için hibe etti. Kilise temelinin Haliç’e doğru kaygan olmasından dolayı burada kaymayı önlemek için önce demir konstrüksiyonlu bir temel düşünüldü. Sonra depreme dayanıklı bir bina yapmak fikri ortaya atıldı. Herhangi bir sorun karşısında prefabrike bir kilise yapmaya karar verildi. Kilisenin projesi Mimar Hovsep Aznavur tarafından çizildi. Yapım işi için de uluslararası bir yarışma açıldı. Yarışmayı Viyana’dan R.Ph.Waagner firması kazandı. 1893’de statik projeleri üzerinde çalışmalar başladı. İstanbul’a Tuna nehri üzerinden Karadeniz’e gemilerle getirilen parçaların montajı yapıldıktan sonra 8 Eylül 1898’de Eksarh I.Yosif’in kutsamasıyla ibadete açıldı. Kuledeki çeşitli büyüklükteki altı çanın üzerinde Rusya’daki Yaroslavi kentinde özel dökümlerin yapıldığı yazılıdır.

Kilisenin taşıyıcı profilleri çelikten olup üzeri saç ve döküm levhalarla kaplanmış. Bütün parçalar birbirine cıvata, somun, perçin ve kaynakla birleştirilmiş. Mimari üslup olarak eklektik diyebileceğimiz gotik ve barok parçalar bir arada kullanılmış. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov Türkiye ziyaretinde kiliseyi ziyaret ederek vakıf başkanından bilgi almıştı.

Yanbol Sinagogu

Bizans döneminde, bugün Bulgaristan Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan Yanbolu yerleşiminden göç ederek İstanbul’a yerleşen Museviler tarafından 1877 yılında inşa edilmiştir. Balat bölgesinde ayakta kalmış olan iki sinagogdan birisidir çünkü Balat bölgesinde bulunana diğer Sigiri, Çana, Kasturya, Veria ve İştipol gibi sinagoglar harabe halindedirler.