Meyhane kültürü eskiden beri İstanbul eğlence hayatının önemli parçalarından biriydi. İslamiyetin içkiyi yasaklamasından dolayı tarihte pek çok kez içki yasakları uygulandı, ancak yasakların en sıkı uygulandığı IV. Murat döneminde bile meyhanelerin ve içki kültürünün önüne geçmek mümkün olmadı.
İstanbul’un fethinden sonra içki ve meyhanelerle ilgili çeşitli dönemlerde yasaklamalar ve sınırlamalar getirildi. Bu yasak ve sınırlamalar tahtta olan padişahın eğlence anlayışı ve karakterine bağlı olarak da değişebiliyordu, örneğin zevk ve eğlenceye düşkün olan II. Beyazıt döneminde meyhaneler fazlalaşmıştı. Çoğu zaman Müslüman mahallelerinde olmaması kaydıyla meyhaneler serbest bırakılmıştı. Ancak kimi zaman İstanbul’da sarhoşluk öylesine yaygınlaşıyordu ki padişah içki kullanımını yasaklayarak önlem almak zorunda kalıyordu.
Tütün, afyon ve kahve ile birlikte içkinin yasak olduğu ve bu yasakların en sıkı uygulandığı dönem IV. Murat dönemiydi (1623-1640). Aslında padişahın kendisi de içkiye düşkünlüğü ile ünlüydü fakat o dönemde eğlence düşkünlüğü öyle bir duruma gelmişti ki padişah, düşkünlüğün çığrından çıkmasından, halkın işinden gücünden geri kalmasından endişelenmeye başlamıştı. Çocuk yaşta tahta çıkan IV. Murat, devleti uzun süre çevresindekilerin tavsiyelerine uyarak yönetmişti. Yirmili yaşlara geldiğinde artık bağımsız olmak istemiş, kendi inisiyatifini çevresindekilere kabul ettirmek için oldukça sert uygulamalar gündeme getirmişti. Sözü edilen yasaklama da bu uygulamalardan biriydi. Daha önceki yasaklara hiç benzemeyen bir biçimde tütün, afyon, kahve ve içki yasaklanmış, tüm meyhane ve kahvehaneler kapatılmıştı. Padişah, tüm bostancıları buyruğunu yerine getirmekle görevlendirmiş, kendisi de kıyafet değiştirerek İstanbul’u sokak sokak dolaşmış, yasağa uymayanları idam ettirerek cezalandırmıştı. Bazı kaynaklara göre o dönemde yasaklara uymadığı için idam edilen insan sayısı 1 milyon 900 bin kişiyi buluyordu. Bu şiddet halk arasında öyle bir korku yaratmıştı ki birçok insan keyif verici maddeleri terk etmiş, tütün tiryakileri dumanın görülmesinden korktukları için tütünü ufalayarak burunlarına çekme alışkanlığı edinmişlerdi.
Tüm sertliğe ve şiddete rağmen o dönemde bazı meyhanelerin gizli gizli faaliyetini sürdürdüğü biliniyor. Bazı hikâyelerde anlatıldığına göre; akşamları bu gizli meyhanelerin önünde elinde meyhanenin içerisine bağlı bir çıngırağın ipini tutan bir miço duruyor, zabit geldiğinde çıngırağı çalarak içerdekileri uyarıyordu. Çıngırak çalındıktan sonra herkes tehlikenin geçtiğini belirten ikinci çıngırağa kadar susarak bekliyordu.
Anlaşılan o ki yasaklar yalnızca meyhaneler değil kahvehaneler için de oldukça sert bir şekilde uygulanıyordu. Katip Çelebi, IV. Murat dönemindeki kahve yasağıyla ilgili şu satırları yazar: “Hususa keyf erbabı keyflerini takyit eder hayat-bahş bir hâlet olmakla bir fincan uğruna can vermek katlarına caiz oldu.” (Hayat bağışlayan bir fincan kahve uğruna can vermek mümkün hale geldi.)
Namlı içici Bekri Mustafa’nın yaşadığı dönem, tam da bu dönemdir. Bekri Mustafa, tüm yasaklamalara ve şiddete rağmen içkisinden vazgeçmediği için fıkralara konu olur, zekâsı ve esprileri sayesinde hep padişahtan yakayı kurtarmayı başarır.
Bekri’nin yaşamının ayrıntıları hakkında fazla bilgi yok. Kaynaklarda Yorgancı Ahmet Efendi’nin oğlu olduğu, bir süre medresede okuduğu, anne-babasını erken yaşta kaybettikten sonra içkiye alıştığı belirtiliyor.
Bekri Mustafa’nın halk tarafından bu kadar benimsenen bir karakter olması, biraz da halkın baskı ve yasaklamalara karşı tepki duymasından kaynaklanır. Bekri’nin, tüm hikâyelerde ince zekâsı sayesinde padişahı yenerek yasakları alt etmeyi başarması, halkın fıkralar ve hikâyeler yoluyla tepkisini ifade etmesinden başka bir şey değildir. Belki de bu yüzden fıkraları halkın hafızasında yüzyıllardır korunmuş, meddah hikayelerinde yer almış, hatta Karagöz oyunundaki karakterlerden biri olarak günümüze kadar yaşatılmıştır.
Bekri, sabahtan akşama kadar içen kişi demektir. Bu yüzden tarihte Bekri Mustafa adıyla bilinen birkaç kişi daha var. Bekri Mustafa ile aynı dönemde yaşayan vezirlik yapmış, şimdi Malkara’da gömülü olan Bekri Mustafa Paşa da bunlardan biri. Kaynaklarda Paşa’nın da adaşı kadar iyi bir içici olduğu belirtiliyor. Halkbilimcilerden Sabri Koz, Eminönü Balıkpazarı’nda bulunan 1902 tarihli bir mezartaşında Bekri Mustafa Baba yazılı olduğunu, ayyaşlarca buraya saygı gösterildiğini yazar. Yine Sabri Koz’un belirttiğine göre, Edirnekapı Mezarlığı’nda 1820 tarihli bir mezartaşında Yeniçeri olarak tanıtılan bir başka Bekri Mustafa daha vardır.
Bazı kaynaklar, IV. Murat döneminde yaşayan ve hikayelere konu olan asıl Bekri Mustafa’nın Eminönü’nde, eskiden meyhanelerin bulunduğu bir bölgede, Zindan Han yakınlarında gömülü olduğunu belirtiyor. Bekri Mustafa konusunda hangi bilginin gerçek, hangi bilginin efsane olduğunu ayırt etmek güç. Hikâyeye göre, Bekri Mustafa son nefesini Eminönü’nde sözü edilen meyhanelerin bulunduğu bölgede içki içmekteyken vermiş, içicilikteki ününe hürmeten bulunduğu yere gömülmüştür.
Beyzadeler kaldıramaz
IV. Murat içki yasaklarına uyulup uyulmadığını denetlemek için tebdil-i kıyafetle gezmektedir. Veziri ile birlikte bir kayığa biner, bir süre sonra kayıkçının testisinden içki içmekte olduğunu fark eder. Tabii ki kayıkçı Bekri Mustafa’nın ta kendisidir. Padişah kendisi ve arkadaşı için birer yudum içki ister, Bekri Mustafa; “Sizin gibi beyzadeler bunu kaldıramaz” diyerek vermek istemez. Israr üzerine testiyi gönülsüzce verir. Padişah bir yudum içip testiyi vezire uzatır ve sorar: “Padişahtan korkmuyor musun?” Bekri’nin aldırmadığını görünce vezirden testiyi alır ve bir yudum daha içer, sonra: “Ben Padişahım yanımdaki de Vezir” der. Bekri’nin tavrı yine umursamazdır: “Ben demedim mi kaldıramazsın diye.”
Bekrinin tövbesi
IV. Murat Bekri’yi içkiye tövbe ettirir. Bir iki saat sonra Balıkpazarı’ndaki kaçak meyhaneleri gezerken Bekri’ye rastlar. Bekri, Murat’ı görünce elindeki testiyi arkasına saklar. Murat “uzat elini” deyince boş elini uzatır. “Diğerini uzat” der padişah, Bekri de testiyi diğer eline aktararak uzatır. Bu kez Murat, “ikisini birden uzat” der.
Bekri sıkıntıyla içini çekerek sırtını duvara dayar, testiyi arkasında kıstırır ve ellerini uzatır. Padişah gülerek “şimdi de bana doğru gel” diye buyurur. Bekri dayamaz ve patlar: “Oynama Murat, testiyi kırdıracaksın!”
Konuyla ilgili “Bekri Mustafa’nın Türbesi” başlıklı yazı ilginizi çekebilir.