Serinin 6. günü “Marmara Surları Boyunca…”

hidrellez_2010_77 Ahırkapı: İstanbul’un tarihsel semtlerinden biridir ve Sarayburnu gibi tarihi bir saray bölgesidir. Semt, eskiden Topkapı Sarayı’nın ahırlarının burada bulunması nedeniyle Ahırkapı olarak adlandırılmıştır. Bizans dönemi saraylarından Manganai Sarayı, Bukeleon Sarayı, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı’nın dış bahçeleri ve kasırları burada yer almıştır. Bu yöre, ayrıca İstanbul’un en önemli arkelolojik alanlarından biri olarak bilinmektedir. Buradaki en önemli kalıntılar, Manganai Sarayı’na aittir.

(Her yıl Mayıs ayında açık havada düzenlenen Hıdırellez şenliklerinde Ahırkapıda olmanızı tavsiye ederim)

Küçük Ayasofya Camii: Cankurtaran ile Kadırga arasında, Küçük Ayasofya Caddesi’nin sonundadır. Kiliseden çevrilme camilerdendir Daha önce adı “Sergiyos ve Bakhos Kilisesi” idi. Alt sütunlar üzerindeki kitabede tapınağın 1. İustiniaus’un, St.Sergios ve St. Bakhos adlı azizler adına bu kiliseyi yaptırdığı yazılıdır. (İmparator İustinianos eski imparator Anastasius’a suikast düzenlemeyi planlıyordu. İmparator İustinianos rüyasında aziz Sergios ve Bakhos’u görür. Bu suikast planından vazgeçmesi gerektiği azizler tarafından söylenir. İustiniaus şükran borcu olarak bu iki azizin adına 527 yılında bir kilise yaptırır.)

Sultan 2. Bayezid zamanında Darüssaade Ağası Hadım Hüseyin Ağa tarafından 1505 yılında bir minare eklenerek camiye çevrilmiştir. Hüseyin Ağa’nın türbesi cami bahçesindedir.(Suçu her ne ise Hüseyin Ağa cami çıkışında cellatlar tarafından kovalanmış… Kaçarken bir kılıç darbesi başını gövdesinden ayırmış kesik başını kendi elleri ile yakalamış birkaç adım attıktan sonra yere yığılmış. Düştüğü yere bu türbe inşaa edilmiş.) Hüseyin Ağa’nın yaptırdığı bu minare yıkılmış, şimdiki minare Sadrazam Mustafa Paşa tarafından 18. yüzyılda inşaa edilmiştir.

Fransız Hapishanesi: Günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kullanılan (Tarihi Çevreyi Koruma Müdürlüğü) yapı Küçükayasofya’dadır.

Bina ile ilgili kitabede şunlar yazar; “Osmanlı Devleti’nde 1569 yılında 2.Selim zamanında Fransızlara verilen kapitülasyonlarla Fransızlar adli, ticari ve mali imtiyazlar elde ettiği gibi doğu limanlarına ticaret malları götüren bütün gemilere Fransız bayrağı çekme zorunluluğu getirildi.Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlere vermiş olduğu bu İmtiyazlar daha sonraki yüzyıllarda da devam etti. Bu imtiyazların yabancılara sağladığı başlıca kolaylıklar; oturanlara adli ve ticari bağışıklıklar tanınmasıydı. . Aynı devletin uyruğu olan yabancılar kendi konsoloslarının uygulayacağı kendi ülkelerinin kanunlarına bağlıydılar. Kapitülasyonlar yabancı hududlarında ticari amaçla ve başka suç işleyen Fransızlar’ın mahkumiyetini de kapsıyordu.Bu suçluların mahkumiyetlerini geçirmek için Eminönü Kadırga semtinde 20 Odalı, yemek salonu, mutfağı, hamamı, banyosu ve mahkumların dolaşabilmesi İçin İç avlusu olan bir hapishane yapıldı. 1400 metrekare zemine oturumlu, 800 metrekare normal katı ve 300 metrekare de terastan ibaret olan hapishane, 1850-1900 yılları arasında inşa edilmiştir. Bunun bir benzeri de yabancı uyruklu İnsanların tedavi olmaları İçin inşa edilen, Şişli’de hali hazır hastane olarak kullanılan ve aynı dönemde yapılan Fransız Lape Hastanesi gibi.1914 yılında Osmanlı Devleti, kapitülasyonları kaldırdıktan sonra yabancılara alt bu tür binalara el koymuş ve çeşitli amaçlar dahilinde kullanılmıştır. Fransız hapishanesi Osmanlı Devleti tarafından el konulduktan sonra uzun bir süre Valilik Ahırları olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra yine çeşitli amaçlarla kullanılan bina İleri yıllarda terk edilmiştir.” .

Sokollu Mehmet Paşa Camii: Sultanahmet Camii ile Küçükayasofya Camii arasındaki Kadırga yokuşunda 2.m.lik duvarla çevrili bir alanda yapılmıştır. Caminin banisi Sokollu Mehmet Paşa, mimarı Mimar Sinan’dır.

Eğimli bir arazide, tek minareli, tek kubbelidir. Sokollu Mehmet Paşa’nın İstanbul’da iki yerde kendi adını taşıyan camilerden biridir ve eşi (2. Selimin kızı Esma Sultan) adına yaptırdığı camidir. Diğer cami ise kendi adına yaptırdığı, Azapkapı’daki Sokollu Mehmet Paşa Camii’dir. Sokullu Mehmet Paşa Bosna’nın Vişegrad kadılığındaki Rudo kasabasına uzak olmayan (Osmanlı idaresi altında iken Sokol olarak adlandırılan) Sokoloviçi (Slav dillerinde ‘şahin’ demektir) köyünde doğmuştur. Sokollu ismi buradan gelmektedir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Donanmasının Kaptan-ı Deryalığı ve gene Kanuni Sultan Süleyman, 2. Selim ve 3. Murat devirlerinde toplam 14 yıl, 3 ay, 17 gün Osmanlı İmparatorluğu’nun sadrazamlığını yapmış bir Boşnak asıllı Osmanlı devlet adamıdır. Kanuni Sultan Süleyman’ın son vezir-i azamı olmuştur. Hem Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede bulunduğu dönemi simgelemesi itibariyle hem de icraatları, projeleri ve kişiliği nedenleriyle en büyük Osmanlı sadrazamlarından biri kabul edilir. İki metreyi aşan boyu ile aynı zamanda en uzun boylu Osmanlı sadrazamı idi. Sokollu Mehmet Paşa Camii ününü göz alıcı İznik çinileriyle berraklaşan, dengeli ve aydınlık iç mekânına borçludur.

İstanbul’daki ancak birkaç camide bulunan Hacerülesvet taşının Kabe’den getirilmiş küçük parçalarından dördü Sokollu Camisi’ndedir. (http://www.sinanasaygi.com/) (Birincisi, giriş mahfilinin altındadır. Dikdörtgen taş 2×3 cm. uzunluğundadır. İkincisi, mihraptaki Kur’ân âyetinin hemen altında olup 3×1,5 cm. ebadındadır. Üçüncüsü, minber kapısı üzerinde 1,5 cm.’lik kare şeklindedir. Dördüncüsü, minber külâhının altında olup o da 1,5 cm ebadındadır.)

Cami’nin bulunduğu caddenin üst tarafında başka bir cami kalıntısı var. Minaresi yarıya kadar yıkılmış sadece dış duvarlarının bir kısmı kalmış. 1546 tarihli bu yapının banisi Kanuni sultan Süleyman’ın helvacıbaşısı İskender Ağadır. 

Sokollu Caminin hemen yan tarafında Özbekler Tekkesi diğer adıyla Buhara Tekkesi Mescidi… İstanbul defterdarı İsmail Bey tarafından 1692 yılında yaptırılmış. 1887 yılında bir onarım görmüş fakat günümüze ulaşamamış. (2008 yılında restore ediliyordu) .

Kumkapı: Bizans döneminde küçük iskele anlamına gelen Konto skalion adını taşımaktaydı. Adını aldığı Kum Kapısı, Yedikule’den doğuya, Ahırkapı yönünde ilerlendiğinde, Marmara Denizi kıyısındaki kent kapılarından beşincisiydi.

Yakın dönemlere değin yoğun olarak Ermeni kökenli vatandaşların yaşadığı Kumkapı’da bugün hâlâ bir Ermeni okulu ve çok sayıda Ermeni kilisesi bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul Ermeni Patrikhanesi’de bu semttedir. Sirkeci-Halkalı banliyö hattının aynı adlı durağına da ev sahipliği yapan Kumkapı, İstanbul’un balıkçıları ve meyhaneleriyle ünlü semtlerinden biridir.

Meyhaneleri ile ünlü Kumkapı Çarşısı şehrin uğrak eğlence noktalarındandır.

İstanbul Ermeni Patrikhanesi (Erm: Badriarkaran Hayots Bolso), Osmanlı Devleti’nde yaş
ayan Ermenilerin ruhani ve dünyevi işlerini yönetmek üzere 1473′te Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulmuş olan teşekküldür.

Halen Ermeni Apostolik Kilisesi’ne (Gregoryen) mensup Türkiye Ermenilerinin dini önderliğini yapmaktadır. Fatih sultan Mehmet İstanbul’u feth ettikten sonra Rumlara alternatif bir cemaatin olması ve ileride Rumlar isyan ederse bunun önüne geçilebilmesi için Ermenileri İstanbul’a yerleştirdi hatta İstanbul, suç işleyen Ermeniler’in bile sürgün yeri haline geldi, Sultan Bursalı Hovagim’i patrik ilan ederek Rum’lardan aldığı Samatya’da ki Sulu Manastırı Ermenilere patrikhane olarak kullanmaları için verdi. Kilisenin adı Surp Kirkor Lusuroviç olarak değiştirilerek Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde ki bazı Rum kiliseleride yine Ermeniler’in kullanımına verildi. Daha sonra Patrikhane Kumkapı’ya taşındı.

Yangınlarıyla meşhur olan bu semtte patrikhane bir çok kez yandı fakat 1850′lerdeki son yangınlarda artık hiç kullanılamayacak hale geldi ve Sultan 2. Mahmut’un Kuyumcubaşısı ve başdanışmanı olan Kazaz Artin Amira Bezciyan tarafından patriklik kilisesi ve patriklik binası yeniden inşaa edildi. Bina 2005 yılında tekrar yenilenerek günümüzdeki halini almıştır. .

Samatya (Yunanca: Ψαμάθεια, Psamatya),  Kocamustafapaşa mahallesinin bir bölümünü kapsayan semtin batısında Yedikule vardır. Semtin adını Yunanca kumlu anlamına gelen Ψαμάθιον (Psamatyon) sözcüğünden aldığı ve bunun geçmişte semtte bol bulunan kumlu topraklardan ileri geldiği sanılmaktadır.

383 yılında Konstantinopolis şehrinde, kent merkezinin dışında ilk manastır tarzı dinî yapının Samatya’da kurulduğu Yakın zamanlara kadar yoğun olarak Ermeni kökenli vatandaşların yaşadığı semtte İstanbul’un Türkler tarafından ele geçirilmesinden önce inşa edilen ve halk arasında Sulu Manastır olarak da anılan Surp Kevork Kilisesi de bulunmaktadır.

Geçmişte çok sayıda Rum’un da yaşadığı Samatya’da Hristos Analipsis ve Ayios Menas Rum kiliseleri de semtteki diğer gayrimüslim ibadethaneleridir. Samatya, İstanbul’daki en büyük devlet hastanelerinden biri olan İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne de ev sahipliği yapar.

Tarihî bir çarşısı bulunan semtte balıkçı dükkânları dikkat çeker. Semtin tarihî çarşısı tren istasyonun hemen arkasında bulunur. Samatya Meydanı’nda her yıl Şehristanbul Derneği tarafından düzenlenen İstanbul Balık Festivali’nde tonlarca pişirilmiş balık halka dağıtılmakta ve çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.