Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde 21 Ocak – 1 Nisan 2012 tarihleri arasında “Konstantiniyye’den İstanbul’a – 19. Yüzyıl Ortalarından 20. Yüzyıla Boğaziçi’nin Anadolu Yakası Fotoğrafları“ sergisi düzenlendi. Bu serginin açılışında bulunan basın mensuplarına bir bülten dağıtıldı. Bu bülten içerisinde eski İstanbul fotoğrafları ve şimdi paylaştığım semtler hakkında metinler yer alıyordu bu metinlerin İstanbul’a dair bir “blog”ta kullanılması doğru olur düşüncesi ile paylaşıyorum…

Kuleli Kışlası 1912 - 1920

Kuleli Kışlası 1912 – 1920

Evliya Çelebi, Kandilli Bahçesi’nden sonra IV. Mehmed’in Revani Efendi’ye hediye ettiği Papaz Bahçesi’nin geldiğinden söz eder. Eremya Çelebi ise Papaz Bahçesi’nin, Sultan IV. Mehmed’in hünkar şeyhi Vânî Efendi’ye verildiğini ve kısa süre içinde burada küçük bir Türk köyünün oluştuğunu nakleder.

Vaniköy iskanı IV. Mehmed’in 1665-1666 tarihinde yaptırdığı Vaniköy mescidi ile başlar. Farklı bir mimarisi olan bu ahşap yapı Boğaziçi’nin en güzel mescidlerinden biri olarak çeşitli onarımlarla varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Vaniköy ile Kuleli vadisini ayıran, şimdilerde Kandilli Rasathanesi’nin bulunduğu tepe geçmişte Kenan Tepesi günümüzde ise İcadiye Tepesi adıyla anılır. Bir dönem buraya Kudret Kafı Tepesi, Kaf Dağı Tepesi denildiği de söylenir. Burada bir ara, II. Mahmud döneminde inşa edilen “Hekim Girmez” adıyla da tanınan İcadiye Kasrı bulunurdu. Kırım Savaşı sırasında İstanbul’a gelen müttefik devletlerin subaylarına tahsis edilen bu Kasır, savaşın sonunda, yapıyı boşaltan İngiliz subayları tarafından kasten çıkarılan bir yangın sonucu yok olur.

Daha sonraları bu yapıdan kalan harabeler, uzun bir dönem İstanbul’daki yangın haberleşmesi için kullanılan bir istasyona dönüşecektir.

Bu tepenin güneyinde yer alan vadinin büyük bir bölümünde ise Kule Bahçesi, Bağçe-i

Kule veya nadiren Bağçe-i Kulle adıyla bilinen hasbahçelerden biri bulunmaktadır. Kuruluşu Kanuni Sultan Süleyman hatta Yavuz Sultan Selim dönemine kadar uzanan bu bahçe ve içindeki yapılardan, 1573’te İstanbul’u ziyaret eden Phillippe du Fresne-Canaye övgüyle sözeder.

Bu vadiyi Vaniköy’den ayıran ve günümüzde Mehmetçik burnu olarak bilinen yerin eski adı Zeytinburnu’dur ve bu burunda Boğaz’ın en şiddetli akıntılarından biri olan “Maskara Akıntısı” vardır.

Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra bu bahçenin deniz kıyısına II. Mahmud’un emriyle tek katlı ahşap bir kışla yaptırılır. Kısa süre sonra içinde harap olan bu kışlanın yerine 1845 tarihinde bugünkü yapının bir bölümü yapılır.

Kuleli Kışlası’nın hemen sağına doğru daha sonra bir de askeri hastane inşa edilir. Kışla’nın Çengelköy’e doğru olan kıyı kesimine ise daha önceki bir tarihte, muhtemel 1724-1725 yılında Boğaziçi’nin en güzel mescidlerinden biri olan Kaymak Mustafa Paşa –Kulelibağçe Mescidi yapılmıştır. Kısa süre sonra ise hemen arkasındaki yamacı Kaptan-ı Derya Hüseyin Paşa 1794-1795’ten itibaren çeşitli setler halinde düzenletmiş, günümüzde yanlış olarak Hasan (Hüseyin) Paşa Seddi adıyla anılan küçük yerleşme iskana açılmıştır.