İstanbul’un tarihi eser bakımından fakir olan bir köşesinde Bahçelievler’de bu denli iyi korunmuş ve eski esere rastlamak şaşırtıcı. Bahçelievler Belediyesi’nin sitesinde eser hakkında şu bilgiler yer alıyor;

Çekmece yolu üzerinde bulunan muhtelif menzil ve çiftliklerden hemen hemen hiçbiri bu güne kadar kalmamıştır. Yalnız Siyavuş Paşa çiftliğindeki (halk arasında Çavuş başı) havuzlu köşk, fazla bozulmadan, iyi bir tesadüf eseri olarak kurtulabilmiştir. Çiftlikten yalnız bu köşk ile bir çeşme kalmıştır. Köşk 20-30 seneden beri muhtasar ve eksik bir plan ile sanat literatürümüze geçmiş bulunmaktadır.

Köşk 16. yüzyılın kıymetli sivil mimarı eserlerinden biridir. Son devirlere kadar kullanılmış olması, köşkün tahrif edilmesine sebep olmuş ise de, yıkılmamasını da sağlamıştır.

Değişiklikler kule şeklinde kat ilavesi, kubbenin tamiri ile içerdeki kalem işlerinden ibarettir. Bunlar binanın esas bünyesine zarar vermişler, fakat kubbenin restarasyonunu güçleştirmiştir. Köşk büyük bir havuzun ortasına inşa edilmiştir. Havuz bahçenin en müstesna yerinde, geniş bir set duvarı ile çevrili bulunmaktadır. Bu duvar, arazinin en alçak yerinde 2.50 metreye kadar yükselir. Üzeri geniş kapak taşlarıyla örtülü, dört tarafı da bugün mevcut olmayan, fakat izleri tespit edilebilen babalar arasında som bir korkuluk ile çevrilidir. Bir köşesinde dört konsol taşı üstünde duran bir taş seki veya kameriye vardır. Bendin etrafında sıra ile ağaçlar vardır. Bunlar bugün 20 metreye ulaşmış ise de büyük kısmı kesilmiştir. Bu cesim ağaçların gölgesinde ve tepsi gibi duran havuzun ortasında bulunan köşk, geniş ayaklar üzerinde oturulmuş ve sahile bir köprü ile bağlanmıştır.

Köşk sade bir yapıdır

Köşkün planı sade ve dörtgenden ibarettir. Duvarları tamamıyla kesme taşlardan ve her türlü paylaştırmadan arıdır. Yalnız baş silmesi, güzel profiliyle duvar satıhlarının çıplaklığını kıymetlendirerek cephenin tek çıkıntısını teşkil eder. Duvarların alt kısımları kemerle açılmış ve bu suretle havuzun köşkün altında devamı temin edilmiştir. Büyük bir divan hane, yanında küçük bir oda ile apdesthane ve onun üstünde bir asma kattan ibaret olan köşk, dıştan her halde bu taksimatını belli ediyordu. Klasik mimarimizin en saf ve bozulmamış bir devrinde yapılmış olan bu köşkte, iç hacimleri usulü veçhiyle dış mimaride açığa vurulmuş olduklarını farz edebiliriz. Köşkün örtü ve kubbe kısmını ancak bu faraziyeyi bir hakikat olarak kabul ettikten sonra restitüe edebiliriz. Bu düşünceye göre büyük sahanın örtüsü sekiz köşe bir kasnak üzerinde bir merkezi kubbe ile köşelerde dört yarı kubbe şeklinde idi. İç taksimatta bu esasa göre yapılmış ve kubbe altında pandantifler kullanılmamıştır. Küçük odanın üstüde aynı düşünceye göre iç tonoza tekabül eden bir tekne kubbe ile kaplıydı. Maalesef mevcut kubbe bu faraziyeyi tamamen haklı çıkarmamaktadır. Kubbenin gayrı tabii yüksekliği kasnak duvarının da aynı nispette yükselmesini icap ettirir ki bunun için kabul edilir bir sebep yoktur. Yani tamir esnasında kubbenin üzerine kurşun yerine sürülen şap kasnağın taş kaplamaları da sökmek şartıyla yarım kubbenin ve baş silmeye kadar, indirilmiş ise, o zaman değişikliği sathi ve mevcut kubbeyi de asıl kubbe olarak kabul etmek lazımdır. Böyle olunca, yukarıda işaret edilen nispetsizlikler ile karşılaşırız. Kubbenin tamamıyla yıkılarak yeniden yapılmış olduğunu ancak yerinde bir sondaj ispat edile bilir. Bu şimdilik yapılamamıştır. Bacanın yarı yüksekliğinde bulunan bir silme parçası kasnağın yüksekliğini tespitte ipucu verebilir. Bundan faydalanarak köşkün restitüsyon resimleri yapılmıştır. Bununla beraber meselenin ancak yerinde yapılacak kazılar ile kati surette aydınlanacağı ortadadır.

Köşkün pencereleri seyrek ve bir sıradadır. Baş pencereleri kullanılmamıştır. Buda her halde binayı muayyen bir seviyeden fazla yükseltmemek arzusundan ileri gelmiş olsa gerektir. Yalnız pencere aralarına altı köşe gözler açılmıştır ki, bunar abdest hane pencerelerinde tekrarlanmamışlardır. Pencerelerin üstleri kesme taş kemerlerle hafifletilmiş, fakat aradaki dolgu hiçbir yerde eski haliyle kalmamıştır. Bugün bunların büyük kısmı moloz üstüne sıvalıdır. Acaba eskiden bu aralıklar açıktı ve mevcut olmayan baş pencerelerinin yerlerini mi tutuyorlardı? Yoksa bu yüzler mermer veya çini daha kıymetli bir malzeme ile mi örtülü idiler de bunlar yok mu oldu? Bu sualde ancak yerinde yapılacak bir sondaj ile cevaplanabilir. Köşkün tek işlenmiş kapısı giriş kapısıdır. Burada profiller biraz daha fazlalaştırılmış, kapı kemerinde de somaki kullanılmıştır. Kapıya fazla ehemmiyet vermek için kapının bulunduğu duvar kısmı biraz ileriye alınmış baş silmesine de aynı hareket takip ettirilmiştir. Bununla beraber baş silme; kapı etrafındaki profilin aynen üst kısımda da devamına imkan vermemiş, burada profilin son çerçevesi incelmiştir. Zaten pencereler üzerinde de silmenin fazla erken başladığı intibaı vardır. Buralarda pencere kemer taşları aynen kalınlıkla çevrilememiş, üst kısımlar eksik kalmıştır. Bunlar her halde tatbikat hataları olsa gerektir. 6,5 metre ebadın da olan büyük oda esas taksimat ve kubbelerini aynen muhafaza ediyor. Köşe yarım kubbeleri stalaktitler üzerine oturulmuş, aralarına da aynı desende kemerler yapılmak suretiyle, iç hacimde sekiz köşeye geçiş gayet güzel bir şekilde ifade edilmiştir. Bundan sonra sekiz yassı pandantif ile kubbe dairesine de geçirmiştir. Salonun içinde pencere ve kapı söveleriyle mermer tembel deliklerinden başka tezyinat kalmamıştır. Eski ocak da yerinde değildir. Böyle olmakla beraber, raf kemerleri bilhassa pencere kalınlıkları içine açılanlar çok nispetli ve temiz desenlidir. Döşemenin altı köşe tuğlaları da mevcuttur. Bundan odanın kışında kullanılmak üzere halı ile döşeli olduğunu ve ocağın sadece süs için bulunmadığını anlıyoruz. Küçük odanın hususiyeti duvar narlarında Bursa kemerleri şeklinde alçı profiller ile onların üzerinde baklavalı bir silmeyi muhafaza etmiş olmasındandır. Tavana aynalı bir tonoz şeklindedir. Abdesthane önündeki merdivenin bir asma kata sevk ettiği tahmin edilir. Şimdiki halde bu merdiven takriben 150 sene evvel ilave edilmiş olan cihannüma odasına sevk ediyor. Siyavuşpaşa köşkü, halledilmemiş bir çok kısımlarına rağmen, orijinal benliği ile sivil mimari tarihimizde kendine mahsus bir yer almıştır. Plan ve havuz ortasındaki vaziyeti, sade ve asil mimarisi köşkün önemini arttıran özelliklerdir. Köşk hakkında hiçbir tarihi kayda rastlanmamıştır. Köşkün önünde bulunan çeşme ise 1572 tarihini taşımaktadır. Her iki eserin mimarisi aynı karakterde olduğu için bu sene köşkün yapı tarihi olarak kabul edilmektedir. Tezkere tül bunayana nazaran Sinan, Siyavuşpaşa’ya İstanbul Üsküdar’da saylar inşa etmiştir. Bu kasrı da kendisi yapmış olabilir.

 

Siyavuşpaşa kimdir? Hırvat asıllı Osmanlı Sadrazamı’dır. Saraydan yetişmiş, hazine kethüdası iken 1569 yılında Yeniçeri Ağası ve Rumeli Beylerbeyi, kubbe veziri olmuş ve bu sırada 2. Selim’in en küçük kızı Fatma Sultanla evlenmiştir. 1582 yılında Sinan Paşa’nın yerine sadrazam olmuştur.

Siyavuşpaşa Kasrını harita üzerinde görmek için tıklayın.