Kilisenin tarihi 17. yy öncesine dek uzanır. Önce Ayia Strati adlı bir Rum kilisesi olan ibadethane, 17. yy’in başlarında terk edilir ve sahipsiz kalır. 1620-1630 arasında Ermeniler tarafından istenir. Kilisenin Ermenilere teslim tarihi olarak 1627 gösterilmektedir. Bazı tarihçiler ise bu tarihi 1635’e kadar çıkarırlar.
Divriğli Asdvadzadur Bolbolcıyan’ın maddi desteğiyle kilise onarılır. Sunağın arkasına konan kitabeye göre 1628’de gerçekleşen onarımın sonunda ibadethane, Patrik 1. Zakarya döneminde mesh edilerek halkın ibadetine açılır.
Bu tarihten sonra kilise birçok yangın geçirir. 1628’deki yangından sonra Rahip Krikor Taranağtzi’nin çabalarıyla onarılarak eski şekline çevrilir. Kilise 28 Eylül 1692’deki yangında da hasar görür. Onarılan kilise 16 Temmuz 1729’da çıkan Balat büyük yangınıyla harap olur. Kilisenin tarihinde 1729 yangını, en büyük felaket olarak geçer. 1730’da büyük bir onarım geçirerek tekrar ibadete açılır. Ahşap kilise eskidiği göz önüne alınarak, 1831’de yıkılıp temelden inşa edilmeye başlanır. Bu kez kâgir olarak inşa edilen kilise 1835′ teki haliyle ayaktadır.
Bir kiliseden daha çok bir kompleks denilebilecek yapı, ana kilisenin dışında birçok şapel ve bir ayazmadan müteşekkildir. Bazilika planlı asıl kilisenin hemen girişinde tüm yapıya oranla geniş sayılabilecek bir narteks yer alır. Narteksin üzerinde ise koroya tahsis edilmiş olan vernadun (galeri katı) yer alır.
İki yarım kolon ve kafeslerle ayrılan narteksi, asıl kiliseyi teşkil eden 3 nef izler.
Doğu-batı aksı üzerinde dizili 2 kolon sırasıyla 3 nefe ayrılan kilisenin orta nefi tonozla örtülüdür. Bu bölümün kuzeydoğu ucunda kilisenin sahip olduğu en nadide ve hakkında en çok yazılmış eski eseri olan demir kapısı bulunmaktadır.