Yavuz Er Sinan Camisi, İstanbul’da bulunan tarihi bir camidir ve İstanbul’daki en eski camilerden biri olarak ayakta kalmıştır. Caminin vakfiyesi 1484 yılına tarihlenir ve banisi Yavuz Er Sinan, Fatih Sultan Mehmet’in askerlerinden biridir. Bu cami, tarih boyunca birkaç kez onarım geçirmiştir, bu onarımlar 1862, 1905 ve 1960 yıllarında gerçekleşmiştir.
Camiye Yavuz Sinan Sokağı’ndan girilir ve giriş mihrap ekseninden sola kaydırılmıştır. Zaman içinde yol yükseltilmiş olduğundan, girişe birkaç basamakla ulaşılır. Giriş kapısının solunda bir, sağında ise iki mermer sütunla çevrili olan son cemaat yeri bulunur. Bu sütunlar, küfeki taşından sivri kemerlerle birbirlerine bağlanır ve başlıkları iri Türk üçgenleri ile süslenmiştir. Girişin sağ tarafında bulunan son cemaat yeri ise ahşap bir seki ile yükseltilmiştir ve burada yarım yuvarlak bir niş şeklinde olan son cemaat yeri mihrabı ile dikdörtgen söveli pencereler bulunur.
Caminin duvarları almaşık örgülüdür ve harim girişi ile son cemaat yeri girişi aynı eksendedir. Girişin sağ tarafından spiral bir merdivenle kadınlar mahfiline ulaşabilirsiniz. Bu spiral merdivenin altında dar bir kapıdan minareye geçiş sağlanır. Harimin sağ ve sol duvarlarında ikişer sıra halinde üçer pencere bulunur. Pencerelerin üstte olanları sivri kemerlidir. Mihrap yeni yapılmış mermer kaplamalı yarım yuvarlak bir niş şeklindedir. Minber ve vaaz kürsüsü ise ahşaptan yapılmıştır.
Harim, 8.20 metrelik bir kubbe ile örtülüdür ve bu kubbe sekiz köşeli bir kaideye oturur. Kubbe geçişleri stalaktitlerle süslenir ve kubbeyi taşıyan kaideyi dıştan bir sıra kirpi korniş çevreler. Kubbe üzerinde ise madenden yapılmış bir alem bulunur. Caminin harim ile son cemaat yerinin birleştiği sağ köşede ise silindirik gövdeli bir minare yer alır. Minarenin kaidesi kesme taştan inşa edilmiştir.
Mihrap yönünde bulunan hazirede baninin mezarı bulunmaktadır ve bunun yanı sıra birkaç mezar taşı daha vardır. Hazirenin caddeye bakan cephesinde iki pencere açıklığı yer alır ve bu açıklıklardan biri neoklasik tarzda bezenmiş küçük bir çeşme olarak düzenlenmiştir.
Caminin banisi Yavuz Er Sinan’dan Seyahatnamesinde Evliya Çelebi dedesi olarak bahseder. Encümen arşivinde Yavuz Er Sinan Çeşmesi olarak geçen bir yapıdan bahsedilir. Fotoğraflar içinde bahsi geçen bu çeşmeye ait kareler mevcut.
Caminin banisi Sinan’ın “Yavuz Er” lakabını alışı ile ilgili hikayeyi daha önceki gönderilerde yer vermiştim.
Cami 1455 yılında yapılmış yapılmış. 1862, 1905 ve 1960 yıllarında tadilat görmüştür. Sağrıcılar Camii diye anılır. Camiyi yaptıran Alemdar Sinan ile ilgili güzel bir İstanbul efsanesi mevcut;
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a yerleştikten sonra, kentteki günlük yaşam normale döndüğünde, bir gün ava çıkmak istemiş. Sultan, kentinin surları dışına çıkmış, uzaklaştıkça uzaklaşmış, avı da uzadıkça uzamış. Kente dönmeye karar verdiğinde de hava kararmaya başlamış.
İstanbul’u fetheden hükümdar, sur kapılarının önüne geldiği sırada, kapının kendisinin emrettiği şekilde kapalı olduğunu görmüş ve nöbetçi askere içeri girmek için emir vermiş. Karanlık basınca kapıların kesinlikle kapanması emrini alan nöbetçi yeniçeri, kapıyı hiçbir şekilde açmaya yanaşmamış. Sabrı taşmakta olan sultan kızmaya ve yüksek sesle bağırmaya başlamış. Yeniçeri hiç oralı olmamış, çünkü gece olduktan sonra kente kimsenin alınmayacağına dair Fatih Sultan Mehmet’in kesin emri varmış. Fatih bakmış ki bu asker laftan hiç anlamıyor, verdiği emre titizlikle uyuyor, hemen sultan başlığını ve kaftanını giyip “Şimdi tanıdın mı sultanını asker? Ben Padişah Mehmet” diye bağırmış. Asker sapsarı kesilmiş ve bir koşuda kapıyı açmış büyük padişaha…
Bu hikâyenin sonunda Fatih askere, bu inatçı kahramanlığından ötürü, “sen ne yavuz bir ermişsin” demiş diye rivayet olunur. Bugün, Unkapanı’nın bitiminde İstanbul Manifaturacılar Çarşısına dönülürken yol kenarında bulunan ve 1455 yılında yapılan Yavuzer Sinan Camisi’nin, işte bu yavuz yeniçeri tarafından yaptırıldığı söylenir.