Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’in en görkemli giriş kapısı olan Altın Kapı (Porta Aurea), bugün İstanbul’un Yedikule semtinde bulunmaktadır. Bu kapı, hem Roma hem de Osmanlı tarihinin önemli bir tanığıdır. Bu yazıda, Altın Kapı’nın tarihçesini, mimarisini ve günümüzdeki durumunu anlatacağız.
Altın Kapı’nın ilk hâli, 4. yüzyılın sonunda İmparator I. Theodosius tarafından yaptırılan bir zafer takıdır. Bu tak, şehrin en büyük caddesi olan Mese’ye açılır ve savaştan dönen imparatorları karşılar. Takın üzerinde ve yanlarında altın yaldızlı heykeller ve kabartmalar vardır. Bu nedenle, kapıya Altın Kapı ya da Yaldızlı Kapı denir.
5. yüzyılın başında, şehrin surları yenilenir ve Altın Kapı’nın sağında ve solunda birer kule inşa edilir. Böylece kapı, surlarla bütünleşir ve şehrin ana girişi olur. 14. yüzyılın ortasında, İmparator IV. Kantakuzen iki kulenin yanına birer kule daha ekler ve kapı dört kuleli bir yapıya dönüşür.
15. yüzyılın ortasında, Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fetheder ve Altın Kapı’yı da ele geçirir. Fatih, kapının önündeki hendekleri doldurur ve dört kuleli surlara üç kule daha ekler. Böylece kapı, yedi kuleli bir hisara çevrilir. Hisara da Yedikule Hisarı adı verilir.
Yedikule Hisarı, Osmanlı döneminde çeşitli amaçlarla kullanılır. Öncelikle devlet hazinesi ve ganimetler burada saklanır. Daha sonra hapishane olarak işlev görür. Bazı devlet adamları, şehzadeler ve yabancı elçiler burada tutulur veya idam edilir. 19. yüzyılda ise hayvanat bahçesi ve fişekhane olarak hizmet verir.
20. yüzyılın başında, Yedikule Hisarı’nın bazı bölümleri yıkılır veya tahrip olur. 1930’larda ise hisar restore edilir ve müze olarak açılır. Bugün hisar, İstanbul Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlıdır ve ziyaretçilere açıktır.
Altın Kapı, Roma ve Osmanlı tarihinin ortak mirasıdır. Bu kapıdan geçen imparatorlar, sultanlar, askerler, tutsaklar ve hayvanlar, bu toprakların binlerce yıllık hikâyesini anlatır. Altın Kapı’yı ziyaret ederek bu hikâyeye tanıklık edebilirsiniz.