Bu kadar yoğun bir ticaret alanının tam ortasında ama hernasılsa gözlerden uzakta bir Mimar Sinan eseri Rüstem Paşa Hanı. İçerisinde ne esnafı var diye sorarsanız inanın bende anlamadım. Etraftaki malzemelerle füze bile yapılabilir. Şehir göbeğinde bu denli eski bir eserin hala imalathanelerle dolu olması enteresan. Eser hakkındaki ansiklopedik bilgi sinanasaygi.com’dan…
Karaköy Perşembepazarındadır. 1540 ile1550 yılları arasında yapılmıştır. Kervansaray, halk arasında Kurşunlu Han olarak anılmaktadır. Rüstem Paşa’nın 1561 yılında yazılmış vakfiyesinde de Kurşunlu Han ibaresi vardır. Mimar Sinan’ın kervansarayı bir Ceneviz Kathedrali’nin yıkıntıları üstüne inşa ettiği bilinmektedir. Yapının hemen girişindeki çeşme yalağı, erken Bizans döneminden kalma bir sütun başlığı oyularak yapılmıştır.
Murat Belge’nin anlatımıyla Kervansarayı yaptıran Rüstem Paşa’nın hikayesi şöyle;
Rüstem Paşa, uzun süren Kanuni döneminin en önemli iki sadrazamından biridir. Birincisi, Süleyman’ın arkadaşı ve ilk sadrazamı İbrahim Paşa’ydı. Oldukça tipik bir Osmanlı paşasıydı İbrahim: Asker, devlet adamı, diplomat vb. Kudretli ve gururluydu. Süleyman’ın sevgili karısı Hürrem’in kendi oğullarıyla ilgili kişisel planlarına uymayınca hayatından oldu.
Hırvat asıllı, Enderun’dan yetişme Rüstem çok başka bir tipti. Şövalyelikle pek ilgisi olduğu söylenemez. Kurnazdı, bir sadrazamdan çok bir sarrafın ihtiyaç duyacağı türden ekonomi bilgilerine sahipti, hırslıydı ve entrikadan korkmuyordu. Herhalde olağanın dışında bazı özellikleri vardı ki Kanuni onu daha üçüncü vezirken gözüne kestir-miş ve Hürrem’den olan kızı Mihrimah’la evlendirmeye karar vermişti. Bunun için biraz daha yükselmesi, yükselmek için de belirli görevlerde bulunması gerekiyordu. Diyarbakır’a tayin edildi. O sırada bazı düşmanları cüzzamlı olduğu söylentisini yaydılar. Süleyman söylentinin doğruluğunu öğrenmek için arkasından gizlice bir doktor gönderdi. Doktor odasını ararken Rüstem’in çamaşırlarında bit buldu. Meğer cüzzamlıya bit gelmezmiş. Rüstem böylece “temize çıkınca” bir düşmanı onun hakkında şöyle bir beyit yazdı;
Olacak bir kişinin bahtı kavi, talihi yar,
Kehlesi dahi mahallinde onun işine yarar.
Beyitin ardından, onu sevmeyen çevreler arasında adı “Kehle-i ikbal”e çıktı. Olup bitenleri anlayıp, biti odasına kendisinin koydurduğunu düşünenler de vardır.
Rüstem sadrazam oldu. Süleyman’ın sevgili büyük oğlu Mustafa’yı öldürtmesi için gerekli entrikalara girişerek, kayınvalidesinden olma şehzadelere saltanat yolunu açtı. Yeniçeriler Mustafa’yı çok sevdiği için bir süre sadrazamlıktan uzaklaştırıldı. Bir süre sonra, yerine getirilen Ahmet Paşa’nın idam edilmesini sağlayarak geri geldi.
Süleyman zamanında Osmanlı İmparatorluğu doruğa varmıştı; aynı zamanda, sınıra da varmıştı. Gelir statikleşmişti, ama gider sürekli artıyordu, çünkü merkezin zorunlu harcamaları çok yüksekti. Rüstem bu duruma çare aradı ve buldu. Geleneksel tımar sisteminde, ekilebilir tarlaların kullanım hakkı birilerine veriliyor, o da savaş zamanında toprağın gerektirdiği sayıda askerle orduya katılıyordu. Rüstem, nakit sıkıntısını gidermek için tımarların kullanım hakkını peşin para karşılığında devretmeye başladı. O zaman tımar beyleri de verdikleri parayı köylüden çıkarmaya çalıştılar. Kısa vadede nakit bulundu; uzun vadede sistem çöktü. Böylece Rüstem Paşa da uzun vadede yıkım getirmiş ekonomik “dahi”lerin kalabalık grubuna katıldı.