“Turist Gibi İstanbul’u Gezmek” isimli yazı dizisinde bugüne kadar 9 bölgeden bahsetmiştik.
3. Mısır Çarşısından Kapalıçarşıya
Seri yazıya bir yenisi daha ekleniyor. Süleymaniye ve Vefa… Bu gezide Mimar Sinan’ı oldukça fazla anacağız.
Şehzade Külliyesi: Mimar Sinan eseri olan külliye Beyazıt’ı Edirnekapı’ya bağlayan ana cadde üzerindedir. Güneydoğu, kuzeybatı, güneybatı ve batıdan dört girişi olan bir dış avlu ile çevrilidir. En büyük girişi batıda, camiye göre uzak diagonal üzerinde açılmıştır. Sıbyan Mektebi, imaret, tabhane-kervansaray ve medrese bu avlunun dışındadır.
Şehzade Külliyesi cami, medrese (bugün kız öğrenci yurdudur), tabhane (bugün Vefa Lisesi’nin laboratuvarıdır), ahır (kereste deposudur), mektep, imaret (İstanbul Üniversitesi Matbaası olarak kullanılmıştır) ve Şehzade Mehmed’in türbesinden oluşmaktaydı. Sonradan haziresine Rüstem Paşa Türbesi ve 1916’da yıktırılan sebili, Şehzade Mahmud Türbesi, Şeyhülislam Bostanzade Mahmud Efendi Türbesi, İbrahim Paşa Türbesi ve dış duvara bitişik olarak uzun dikdörtgen planlı Mustafa Paşa Türbesi gibi bir çok türbe yapılmıştır.
Şehzade Camii ile ilgili geniş bilgi için tıklayın.
Bu noktaya gelmişken Şehzade Camiinin Fatih tarafına bakan duvarının ön tarafındaki Burmalı Mescid’e uğrayabilirsiniz.
Şehzade Camii’nden vezneciler istikametine giderken yol üstünde Damat İbrahim Paşa Camii ve Damat İbrahim Paşa Sebiline göz atarak Kız Yurdunun hemen yanındaki Kalenderhane Camiine ulaşalım.
Kalenderhane Camii: Yapım tarihi tam olarak bilinmemekle beraber yapı karekteristiği açısından 9. yüzyıl eseri olduğu söylenebilir.
Fetih sonrası Kalenderi Tarikati dervişlerine tahsis edilen yapı Babüssaade Ağası Maktul Beşir Ağa tarafından 18. yüzyılda camiye çevrildi. Yapı 1854, 1930, 1968 yıllarında restore edilerek günümüzdeki halini almıştır.
Cami önündeki yoldan Bozdoğan Kemeri’ne ait kemerli yapıyı geçerek Süleymaniye’ye doğru yürüyoruz. Yol üzerinde Çınar ağacının arkasında kalan 1620 tarihli Sefer Ağa Çeşmesi’ni görüyoruz.
Sonra karşımıza Süleymaniye çıkıyor.
Süleymaniye Külliyesi: Mimar Sinan tarafından 13 Haziran 1550’de yapımına başlanmış ve 15 Ekim 1557 tarihinde bitirilmiş bir eserdir. İnşasında 1713’ü Müslüman, toplam 3523 işçi çalıştırılmıştır. Tarihçi Peçevi’nin söylediğine göre, Külliye inşasına 896.360 filori ve 82.900 akçe harcanmıştır. Bozcaada, İzmit, Mut, Ezine, Gazze ve Lübnan gibi farklı yerlerden taş örnekleri ve sütunlar İstanbul’a taşınmış; Külliye’nin yapımında kullanılmak için İmparatorluk topraklarının çeşitli yerlerinden malzemeler getirtilmiştir. Külliye 15 bölümden oluşur;
1. Cami
2. Rabi Medresesi
3. Salis Medresesi
4. Evvel Medresesi
5. Sani Medresesi
6. Tıp Medresesi
7. I. Süleyman Türbesi
8. Hürrem Sultan Türbesi
9. Türbedar Odası
10.Bimarhane
11.Darüzziyafe
12.Darülhadis Medresesi
13.Tabhane
14.Mimar Sinan Türbesi
15.Hamam
Süleymaniye Külliyesindeki en göz alıcı mekân kuşkusuz Süleymaniye Camii’dir. Cami Mimar Sinan’ın diğer eserleri gibi sadelikten taviz vermeyen; ama sadeliği ihtişama dönüştürebilmiş mabetlerdendir. Süslemeler ve bezemeler daha çok kitabeler için kullanılmış olsa da mimari geometri başlı başına bir estetik harikası olmayı başarmıştır.
Mihrabın yaslandığı duvardaki vitraylı pencereler ve mihrabın iki yakasındaki çerçeveler Sarhoş İbrahim adlı ustanın eseridir. Camide dört pembe fil ayağı üzerine oturtulmuş 26,5 metre çapında büyük bir kubbe yer alır ve kubbenin derinliği çapının iki katıdır. Bu Kubbenin hafif olması için özel tuğlalar imal edilmiş ve kubbenin yapımında bu tuğlalar kullanılmıştır. Ayrıca, Cami’nin duvarlarını oluşturan taşlar birbirlerine içten demir kenetlerle bağlanmış ve bu kenetlere eritilmiş kurşun dökülmüştür.
Cami 128 adet pencereyle ve onlarca kandille aydınlatılmış; bu kandillerden çıkan isin duvarları kirletmemesi ve ayrıca; isten mürekkep yapımında istifade edilebilmesi için girişin üzerine bir is odası inşa edilmiştir. Caminin Beyaz Harem isimli, beyaz mermerden inşa edilmiş iç avlusunun dört köşesinde yükselen; ikisi üç şerefeli, ikisi de iki şerefeli olmak üzere dört minaresi vardır. Camideki dört minare, Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah oluşunu; minarelerdeki on şerefeyse, Osmanlı tarihinin onuncu padişahı oluşunu simgeler. Ayrıca iç avlunun ortasında, dikdörtgen bir havuzdan ve havuzun içindeki iki fıskiyeden müteşekkil, bitkisel motifli bir şadırvan vardır.
Diğer Yapılar
Külliye’nin merkezini cami olarak kabul ettiğimiz zaman, diğer yapıların bu merkezin etrafında şekillendiğini göreceğiz.
Külliye’nin Tıp Medresesi ile birlikte toplam altı medresesi vardır. Bu Medreselerden, Cami’nin Beyazıt yönündeki Evvel ve Sani Medresesi, bugün Süleymaniye Kütüphanesi olarak kullanılıyor. Bu iki medresenin yanındaki Tıp Medresesi’nin bir bölümü yol çalışmalarında yıkılmış, kalan kısım da hastaneye dönüştürülmüştür. Tıp Medresesi’nin sağına ve cami bahçesinin çaprazına düşen yapıysa, Osmanlı Dönemi’nde akıl hastanesi olarak kullanılan Bimarhane’dir.
Külliye’nin kuzeybatısına düşen yolda ve cami bahçesinin karşısında Külliye yemekhanesi Darüzziyafe ve Külliye misafirhanesi olan Tabhane bulunur. Bu yolun bitiminden sağa dönüşte göze çarpan üçgensi ve mütevazı türbe Mimar Sinan’a aittir. Cami duvarının yüksek kaldığı bu yolun yüz metre kadar ilersinde Salis ve Rabi medreseleri ve Rabi Medresesi’nin sağındaki ara yoldaysa Külliye Hamamı görülür. Külliyede bulunan son Medrese de bu yolun az ilersinde bulunan Darülhadis Medresesidir.
Külliye’de biri Kanuni Sultan Süleyman’a diğeri de Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan’a ait olmak üzere iki türbe vardır, bu türbeler sekizgen plan üzerine kubbeli olarak inşa edilmiştir. Türbelerde kullanılan bitkisel motifli çiniler sanatsal niteliğe sahiptir. Külliye haziresinde ise dönemin ileri gelenleri medfundur.
Süleymaniye Camisinin arkasındaki merdivenlerden Süleymaniye vakfiyesi olan dükkanların olduğu caddeye iniyoruz. Sola yani İstanbul Müftülügüne dönüyoruz. Biraz ileride sağda mermer mütevazi bir türbe görüyoruz. Burası Mimar Sinan Türbesi…
Mimar Sinan türbesini geçer geçmez sağda Fetva Kapısını görüyoruz. Süleymaniye İmaretinin arkasındaki yoldan Vefa semtine doğru yürüyoruz. Atıf Efendi Kütüphanesi https://www.hayalleme.com/index.php/2009/03/atif-efendi-kutuphanesi/ arkasında Vefa Camii bizi karşılıyor.
Şeyh Ebul Vefa Camii: Semtin ismini taşıyan Vefa bozacısının bulunduğu Vefa Caddesi’nin devamında; Vefa Caddesi, Vefa Türbesi Sokağı ve Darülhadis Sokağı’nın çevrili olduğu arsa üzerinde yer almaktadır. Bu sokaklar ise, 1918 yangını sonrasında yeni parsellerle oluşmuş sokaklardır.
Şeyh Vefa Camii, “Hakan camileri” diye tanımlanan camilerindendir. Banisi Fatih Sultan Mehmed dönemine (1451-1481) aittir. 1476 tarihlidir.
Zeynî tarikatı mensubu olan ve “Şeyh Vefa” olarak tanınan Musliheddin Mustafa Efendi’nin (ö. 1490) kurmuş olduğu tekke bünyesinde oluşturulan ve bir küçük külliyeden müteşekkil yapılar topluluğudur. Kaynakların çoğunda açıklıkla belirtilmiyorsa da günümüze ulaşamamış olan bu yapılardan caminin çift fonksiyonlu bir yapı olduğu, Şeyh Vefa ve dervişleri tarafından tevhidhane olarak kullanıldığı bilinmektedir. Cami yanında bir çifte hamam ve derviş odaları ile meşruta bulunmaktaydı.
Bugünkü yeniden inşa edilen camii dikdörtgen planlıdır. Duvarlar 2 tuğla ve bir taş sırasıyla örülmüştür. Büyük kubbe ve yanlarında iki küçük kubbe ile çevrilidir. Mihrap ve minber mermerden olup, kaidesi altı köşeli, gövdesi yuvarlaktır.
II. Bayezid döneminde (1481-1512), muhtemelen 1481-1490 arasında medrese, derviş hücreleri, imaret niteliğinde bir mutfak ve kütüphane gibi yapıların eklenmesiyle büyük bir külliye haline gelmiştir. 1490 tarihinde Şeyh Vefa’nın vefatı üzere bir de türbe inşa edilmiştir. Zamanla türbenin çevresi bugünkü sınırlarında da büyük bir hazireye dönüşmüştür.
Sultan I. Abdülhamid döneminde (1774-1789), 1785-86 yılları arasında yangın sonrası medrese ve derviş hücreleri tamir görmüş1894 depremi minarelerde az hasar kalarak atlatılabilmiştir. 1912 yılında ise, iyice harap olan cami yeniden inşa edilmek üzere yıkılmıştır. Fakat araya giren I. Cihan Harbi ve sonrası Kurtuluş Savaşı nedeniyle yapılmamıştır. 1987 yılında inşasına teşebbüs edilmiş ve yeniden inşa edilmiştir. İlk banisine hürmeten yeniden yaptırılan caminin çevre ve diğer ünitelerinin inşasında özen gösterilmemiş, hayır gayemizi nasıl yarım yamalak ortaya koyabildiğimizin bir nişanesi olarak cami, 1994 senesinde bugünkü şekliyle ibadete açılmıştır.
Cami-tevhidhane olarak da kullanılmış olan ibadethanenin güney duvarında mihraba bitişik olan ve mihraptan da geçilen çilehane yer almaktadır. Şeyh Vefa” yani Musliheddin Mustafa Efendi’ye ait bu çilehane külliyeden günümüze ulaşan orijinal bölümlerden biridir.
Vefa Caddesi üzerinde yer alan külliye kapısından girildiğinde merdivenlerin sonunda yer alan türbe, Vefa Camii’nin güneybatısında bulunmaktadır. Zeyniye Tarikatı Şeyhi Musliheddin Mustafa Vefa ile yakınlarına ait olan beş sandukalı bir türbedir.
Bu kadar yorgunluktan sonra Vefa Bozacısına uğramamak olmaz:)
Gezi güzergahı üzerinde görülebilecek diğer eserler;
- Kirazlı Mescit
- Süleymaniye Meydan Çeşmesi
- Katip Şemsettin Camii
- Ayrancı Sokak Evleri
- Sarı Beyazıt Camii
- Molla Şemseddin Gürani Camii
- Mimar Mehmet Ağa Camii
Vefa Camii yazısı www.erolkara.net sitesinden alınmıştır.