Kanuni Sultan Süleyman’ın padişahlığı döneminde oldukça genç olmasından ötürü “Oğlan Şeyh” diye anılan bir derviş İstanbul’da halkın saygısını kazanır. Bu dervişin asıl adı İsmail Maşuki idi. Babası Pir Ali Sultan’dan Bayrami-Melami öğretisini alan Maşuki “Vahdet-i vücut” yani yaratanla yaratılanın tek kaynaktan geldiği inancına sahipti. Klasik dini öğreti alanların yadırgayacağı şekilde “uç” fikirlere sahip “Şeyh Maşuki” öğrencilerine “Allah” zikrini “Allahım” olarak söyletiyordu. Bu zikir Şeyh-ül İslâm İbn-i Kemal’in fetvasıyla “şirk” yani Allah’a eş koşma olarak yorumlandı.
Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Şeyh İsmail Maşuki ve oniki öğrencisi Sultanahmet Meydanı’nda kafası kesilerek idam edildi. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Maşuki’nin bedensiz başının denize atılmasını ve başının nereden karaya çıkarsa türbesinin oraya yapılmasını vasiyet ettiği yazar. Şeyh Maşuki’nin vasiyeti üzerine başı Ahırkapı’dan denize atılır. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre denizdeki bedensiz baş “Allah”ı zikretmeye devam eder…
Şeyh Maşuki’nin öğrencileri Sultanahmet Meydanı’nda idamın gerçekleştirildiği yeri çevirerek oraya bir “Makam” yani sembolik bir türbe inşa ederler. O türbe günümüzde İbrahim Paşa Sarayı’nın yanında Üçler Sokak’ın köşesinde Örme Dikilitaş’ın karşısındadır.
Kesik baş nereden çıktı?
Şeyh Maşuki’nin öğrencileri kesik başı deniz kıyısından takip ettiler. O günlerde “Kayalar Köyü” olarak bilinen “Bebek” sahilinden karaya vurdu. Oraya bir türbe yapılarak yanına bir tekke inşa edildi. Tekke daha sonra Kayalar Mescidi’ne dönüştü…
Kanuni Sultan Süleyman ve Şeyh-ül İslâm İbn-i Kemal’in idamın ardından vicdan azabı çektikleri rivayet edilir…