Uzun zamandır aklımda olan İstanbul’un güzel hikayelerinden biri… Çok popüler bir hikaye olduğundan burada yer verip vermeme konusunda kararsız kalmıştım. Fakat bu hikaye olmazsa olmaz…
18. yüzyılın ortaları… Padişah 1. Mahmut alışılageldiği üzere tebdili kıyafet İstanbul’da geziye çıkmış. Tanınmamanın verdiği rahatlıkla bir kahvehaneye oturmuş. Kahvehaneci içeride fır dönüyor… Birileri sesleniyor;
-Tıkandı Baba bana bir kahve!
-Tıkandı Baba bana da!
Kahvehaneciye herkes Tıkandı Baba diye hitap ediyor. Bu ilginç lakap Sultan Mahmut’un ilgisini çekiyor. Hemen kahvehaneciyi yanına çağırıp soruyor ihtiyara;
– Baba anlat bakalım sana neden Tıkandı Baba diyorlar?
Tıkandı Baba derin bir iç çekme ile bahtsızlığının nasıl başladığını anlatmaya başlamış.
– Bir rüya gördüm yıllar evvel. Rüyamda kalabalık bir yerde insanlar her birine ait çeşme başında bekliyordu. Her birinin çeşmesi gür bir şekilde akıyordu. Bir benim çeşmeden su cılız akıyordu. Elime bir çomak alıp çeşmenin içine sokup tıkanıklığı açmaya çalıştım. Çalıştım ama çomak çeşmenin içinde kırıldı. Çeşme neredeyse akmaz oldu. Ben uğraşmaya devam ettim ama yanıma gelen bir nur yüzlü “Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma gayrı” dedi. Ter içinde uyandım. O rüyadan sonra hiç bir işim rast gitmedi. Neye elimi attıysam kurudu. Son umut burada kahvehanecilik yaparak rızkımı çıkarmaya çalışıyorum…
Sultan Mahmut bu bahtsız adamın hikayesinden oldukça etkilenmiş. Makus talihini yenmesi için Tıkandı Baba’ya yardım etmeye karar vermiş. Kahvehaneden ayrıldıktan sonra adamlarına emri vermiş Sultan Mahmut;
-Bu adamı iyi belleyin. Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Baklavanın her bir diliminde bir altın olacak!
Sultanın dediği yerine getirilmiş. İçi altın dolu bir tepsi baklava Tıkandı Baba’ya ikram edilmiş. Böyle bir ikram geri çevrilir mi? Bir tepsi baklavayı almış düşmüş yola… Yolda bu güzel baklavaya talip olmuş birileri. Tıkandı Baba satmış baklavayı yoldakilere… Baklava parası ile evin bir ihtiyacını gideririz ben ne yapayım baklavayı diye düşünmüş Tıkandı Baba…
Ertesi gün sultanın emri tekrar yerine getirilmiş. Bir tepsi daha gelmiş Tıkandı Baba’ya… Bu bereketli baklavanın müşterisi çok olmuş tabi. Tıkandı Baba gelen tepsileri satmış…
Aradan bir süre geçmiş Sultan Mahmut, Tıkandı Baba’yı merak edip yanına gitmiş. Bakmış Baba yine kahvecilik yapıyor. Anlayacağınız hala Baba “Tıkandı Baba”… Sultan sormuş Tıkandı Baba’ya
– Baba sana ikram baklava gönderdim. Almadın mı baklavaları?
– Geldi! Geldi sultanım
– Ne oldu o baklavalar?
– Satıp evin ihtiyaçlarını aldım sultanım…
Tıkanıklığı gideremeyen sultan ince ve mahcup bir gülümseme ile; “Peki baba peki… Sen benimle gel” demiş. Sultan almış Tıkandı Baba’yı girmiş hazine dairesine. “Al şu küreği daldır hazineye küreğin içindeki senindir” demiş Sultan Mahmut… Pırlantalar elmaslar altınlar Tıkandı Baba’nın gözlerini almış… Heyecandan elleri, ayakları titremiş Tıkandı Baba’nın… Heyecandan küreği ters daldırmış hazineye, küreği bir kaldırmış ki içinde bir şey yok…
Sultan Mahmut yine gülümsemiş. “Baba dur. Üzülme! Senin burada da nasibin yokmuş. Sen askerlerle beraber git onlar sana yardımcı olacak” demiş ihtiyara…
Sultan askerlere tembihlemiş “Alın ihtiyarı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün. Bir taş beğenip atsın… Ne kadar uzağa atarsa taşı, o mesafe kadar yeri ona verin”
Askerler önde Tıkandı Baba arkada düşmüşler yola. Varmışlar Üsküdar’a. Askerlerden biri durumu anlatmış Tıkandı Baba’ya… Tıkandı Baba makus talihini yenmek için almış bir kayayı elleri arasına… Baba tam taşı atacakken… Taş elinden kaymış Tıkandı Baba’nın, kafasına düşüvermiş. Oracıkta son nefesini vermiş Tıkandı Baba… Bu olayın ardından Sultan Mahmut meşhur sözünü söylemiş…
“Vermeyince Mabud*, neylesin Sultan Mahmut”
* Kendine ibadet edilen… Allah