Hacer’ül- Esved taşının muhafazası yenilenirken kopan parçalar Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul’a getirilmiş. Bu taşlardan dört tanesi Kadırga’daki Sokollu Mehmet Paşa Camisindedir.(İstanbul’da iki tane Sokollu Mehmet Paşa Camii var diğeri Azapkapı‘dadır) Caminin çeşitli noktalarına konan taşların yerleri şöyledir…
Birincisi, giriş mahfilinin altındadır. Dikdörtgen taş 2×3 cm.uzunluğundadır. İkincisi, mihraptaki Kur’ân âyetinin hemen altında olup 3×1,5 cm. ebadındadır. Üçüncüsü, minber kapısı üzerinde 1,5 cm.’lik kare şeklindedir. Dördüncüsü, minber külâhının altında olup o da 1,5 cm ebadındadır.
Bu taşlardan biride Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Camisinin yanındaki türbesindedir. (Resimde Kırmızı ok işareti ile gösterdiğim yerde…)
Taşların bulunduğu Sokollu Mehmet Paşa Camisini harita üzerinde görmek için tıklayın.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Türbesini harita üzerinde görmek için tıklayın.
Hacer’ül Esved taşı hakkında Rehber Ansiklopedisinde Şu bilgiler yer alır;
Hacer-ül-esved, Cennet’ten indirilmiş bir taştır. adem aleyhisselamın Cennet’ten ayrılıp, yeryüzüne (Hindistan’daki Serendip Adasına) indirilmesinden sonra ziyaret ettiği ilk hane (ev) Kabe’dir. Rivayete göre adem aleyhisselam Cennet’ten dünyaya indirilince, meleklerin seslerini ve tesbihlerini (zikirlerini) işitemez olmuştu. Bu halinden yakınarak, Allahü tealaya yalvardı. Allahü teala, melekler vasıtasıyla bir beyt indirdi. Bu beyt, Cennet yakutlarından bir yakut olup, parıl parıl parlıyordu. İndirilen bu beytin biri doğu, diğeri batı olmak üzere iki kapısı vardı. Üzerinde Cennet’ten kandiller bulunuyordu. O hane, bugün Kabe’nin bulunduğu yere indirilmiştir. Allahü teala; “Ey adem, senin için bir hane (ev) gönderdim. Arşım etrafını tavaf ettiğin gibi, bunun etrafını da tavaf eyle! Arşın çevresinde namaz kıldığın gibi, bunun etrafında da namaz kıl!” buyurdu. Hacer-ül-esved’i de bu beytle beraber gönderdi. Bu taş, yeryüzüne ilk indirildiğinde beyazdı. Cahiliyet zamanında, günahkar kişilerin dokunmasıyla siyah oldu ve bundan dolayı ismine Hacer-ül-esved, (Siyah taş) dendi.
Tufan olacağı zaman Allahü teala Cebrail aleyhisselama Hacer-ül-esved’i Ebu Kubeys Dağında saklamasını ve tufandan kurtulmasını emretti. İbrahim’e, (aleyhisselam) Kabe’yi yapmaları emri verilince oğlu İsmail aleyhisselam ile beraber çeşitli dağlardan taş getirerek yaptılar. Bu arada Ebu Kubeys dağındaki Hacer-ül-esved’i İbrahim aleyhisselam aldı ve yerine koydu.
Hacer-ül-esved, asırlardan beri Müslümanların hürmet ve tazim gösterdiği mukaddes bir taştır. Onun korunması için her türlü ihtimamı göstermişlerdir. İslamiyetten önce de bu taşın kıymeti bilinoyurdu. Mekke’deki Arap kabilelerinin her biri, ona ihtimam göstermeyi kendileri için bir şeref sayıyorlardı. Nitekim, Kabe’nin yıkılmasını önlemek için yapılan bir tamirat esnasında, her kavim bir duvarın inşaatı ile meşgul oldu. Sıra Hacer-ül-esved’i duvardaki yerine yerleştirmek işine gelince, herbiri bu şerefin kendi kavmine ait olmasını istediler. Aralarında neredeyse harp çıkacaktı. İçlerinden yaşlı ve akıllı birisinin; “Aramızdaki bu
ihtilafı halletmek için birini hakem yapalım. Onun teklif edeceği hal çaresine uyalım!” demesi üzerine; “Buraya ilk gelen kişiyi aramızda hakem tayin edelim!” diyerek anlaşmaya vardılar. Biraz bekledikten sonra, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam çıkageldi (O sırada henüz peygamberliği bildirilmemişti). Hepsi buna çok sevindi. Çünkü O, kavmi arasında “Muhammed-ül-emin” diye tanınan, hiçbir kimseye haksızlık yapmıyan güvenilir bir kişiydi. Meseleyi ona arz ettiler. Arkasındaki mübarek paltosunu çıkardı. Hacer-ül-esved’i üzerine koydu. Her kavmin ileri gelenlerinden birini paltonun uçlarından tutturarak duvarın üzerine koydurdu. Sonra kendi mübarek eliyle yerine yerleştirdi. Böylece, çıkabilecek büyük bir kanlı
çarpışmayı önlemiş oldu. Tarihte buna “Peygamberimizin Kabe Hakemliği” olayı denmektedir.